Yakın coğrafyamızın çözülmesi bekleniyordu. Yeni bir paylaşım dönemi başlayacaktı ve Batı merkezli küreselleşme süreci coğrafyamızda daha küçük devlet yapılarının ortaya çıkmasına neden olacaktı. Eş zamanlı olarak bağımlı sivil toplum yapıları da büyüyor ve güçleniyordu. Bunun sonucunda coğrafyamızın güçlü devlet yapıları tamamen ortadan kalkacaktı. Irak, Suriye ve Libya’nın çözülme planları farklı zamanlarda sürekli olarak gündeme gelmişti. Türkiye için de benzer haritaların yayımlanması komplo
Yakın coğrafyamızın çözülmesi bekleniyordu. Yeni bir paylaşım dönemi başlayacaktı ve Batı merkezli küreselleşme süreci coğrafyamızda daha küçük devlet yapılarının ortaya çıkmasına neden olacaktı. Eş zamanlı olarak bağımlı sivil toplum yapıları da büyüyor ve güçleniyordu. Bunun sonucunda coğrafyamızın güçlü devlet yapıları tamamen ortadan kalkacaktı. Irak, Suriye ve Libya’nın çözülme planları farklı zamanlarda sürekli olarak gündeme gelmişti. Türkiye için de benzer haritaların yayımlanması komplo teorisi deyip geçiştirilecek bir gelişme değildi. Nitekim 15 Temmuz 2016’ya gelindiğinde büyümüş ve güçlenmiş bir bağımlı yapı, yakın coğrafyasını da ayakta tutan Türkiye’yi yıkmak ve parçalamak için en büyük darbeyi vurmaya kalkışmıştı.
Türkiye’nin, coğrafyasını ayakta tutması sıradan bir olay değildir. Yaklaşık bin yıldır Türk ve İslam coğrafyasında çekim merkezi Anadolu’dur. Anadolu’nun çekim merkezi olma durumunu farklı açılardan ele alabiliriz fakat kolonyalizm çağında bütün bölgeler çöktüğü hâlde Anadolu’nun son savaşa kadar direnç göstermesini muhakkak değerlendirmemiz gerekir. Kolonyal çağlarının nihaî aşamasında biz de zayıf düşmüştük. Bu vesile ile Kırım Savaşı zamanında Rus Çarı I. Nikolay’ın Osmanlı için “hasta adam” dediği rivayet edilmiştir. O zaman da gündemde Kırım vardı. Bizim meşhur Mahmudiye Kalyonu gibi büyük gemilerimizin Sivastopol önünde yattığı günlerden bahsediyoruz. Avrupa bir taraftan Kırım’a göz koyarken diğer taraftan Mısır’a ve Tunus’a çökmeye çalışıyordu. 1885’lere gelindiğinde Avrupa, Osmanlı merkez coğrafyası haricinde neredeyse bütün dünyayı hâkimiyeti altına almıştır. Rusya ve Avrupa ülkelerinin eş zamanlı olarak yayıldıklarını hatırdan çıkarmamak gerekir.
Aradan iki yüz yıla yakın bir zaman geçtikten sonra Rusya, biz Türklerle ilgili olarak yine konuştu. Putin bu kez “18. yüzyılda Ukrayna şehirlerini, Karadeniz kıyısını Türklerden biz koruduk” dedi. Yaklaşık iki yüz yıllık arayla söylenen iki söz arasında bir fark olup olmadığını tartışmamız gerekir. Birincisinde Avrupa’nın hasta adamı sözünden ilhamla Osmanlı’ya dair bir tanımlama yapılmıştı. Tarih kitaplarımız bu tanımı Osmanlı coğrafyasının paylaşılması süreciyle ilişkilendirmiştir. Osmanlı coğrafyasının çözülme sürecinde olduğu fikri hepimizin zihnine kazınmıştır. Bu ilişkilendirmeyi yapmakla doğru mu yaptık yoksa kendimize haksızlık mı ettik sorusunu cevapsız bırakmak zorundayım. Fakat Putin’in bugünkü sözü ile açığa çıkması gereken nedir sorusunu cevaplamamız gerekir. Bu söz ile hangi mesajların ortaya çıktığını dikkate almalıyız. Böylelikle dışarıdan nasıl görüldüğümüz sorusuna da sahici bir cevap bulabiliriz. Hasta adam sözü geride kalan mirasın paylaşımını gündeme getirmiş olabilir fakat Putin’in sözü ile “Türklerden korunmak” anlamının ortaya çıktığı da kesindir.
Bir dönemin geride kaldığını söyleyebiliriz. Fakat çok daha zor bir dönemin başladığını da kabul etmek zorundayız. Türkiye ne Batı’ya yaslanmalıdır ne de Rusya’ya güven duyabilir. Rusya coğrafyasının da Batılı ülkelerin veya Çin’in dikkat merkezinde olduğu çok açıktır. Türkiye üçüncü yolda ilerlediği müddetçe gücünü arttıracaktır. Rusya, tarih boyunca coğrafyasının gücüne yaslandı. Biz de coğrafyamızın gücünden yararlanabiliriz. Dikkatli bakıldığında kolonyal çözülme çağında güç kaybedenin Batı olduğu görülür. Batı’ya dayanarak güç devşirme dönemi geride kaldı. Bunu içeridekiler de anlayacak.