Ankara’da yapılan Türk Devletleri Teşkilatı Olağanüstü Zirve Toplantısı, gündemi yeterince meşgul etmedi. Hâlbuki olağanüstü zirve toplantısı bir dizi bölgesel ve küresel hadise ile ilişkilendirilebilecek bir döneme denk gelmişti. Buna rağmen zirve toplantısı birkaç köşe yazarının değerlendirmeleri hariç tutulursa haber yazıları ile geçiştirildi. Böylesi bir ilgisizliğin sebepleri üzerinde durmamız gerekir fakat bundan önce olağanüstü zirveyle ilgili bilgilendirme yapılmadığını da kayda geçirmemiz
Ankara’da yapılan Türk Devletleri Teşkilatı Olağanüstü Zirve Toplantısı, gündemi yeterince meşgul etmedi. Hâlbuki olağanüstü zirve toplantısı bir dizi bölgesel ve küresel hadise ile ilişkilendirilebilecek bir döneme denk gelmişti. Buna rağmen zirve toplantısı birkaç köşe yazarının değerlendirmeleri hariç tutulursa haber yazıları ile geçiştirildi. Böylesi bir ilgisizliğin sebepleri üzerinde durmamız gerekir fakat bundan önce olağanüstü zirveyle ilgili bilgilendirme yapılmadığını da kayda geçirmemiz gerekir. Zirvenin daha önceden planlanmadığını anlıyoruz fakat bu yine de toplantıyla ilgili haberlerin azlığını açıklamıyor. Olağanüstü zirve toplantısıyla ilgili açıklamalarda “afet acil durum yönetimi ve insanî yardım” teması öne çıktı.
İfade edilen temanın yanında Türk Devletleri Teşkilatı Olağanüstü Zirve Toplantısı’nın Çin ve Rusya arasındaki yakınlaşmanın yoğunlaştığı bir dönemde yapıldığını özellikle vurgulamamız gerekir. ABD ve İngiltere’nin etrafında oluşan bir blok var ve Ukrayna Savaşı’nın merkezinde yer aldığı küresel rekabet gittikçe şiddetleniyor. Türk Devletleri Teşkilatı Olağanüstü Zirvesi Toplantısı’ndan önce ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın Orta Asya ülkelerini kapsayan gezisi de artan rekabet açısından oldukça önemliydi. Blinken, Özbekistan’a da gitti ve Devlet Başkanı Şevket Mirziyayef, ziyaretten kısa bir zaman sonra ilginç bir konuşma yaptı. Mirziyayef, büyük devletlerin Özbekistan üzerindeki baskısından bahsetti ve kendilerine “tarafını seç” denildiğini söyledi. Mirziyayef, bu konuşmada “benim tarafım 40 milyon nüfuslu büyük Özbekistan’dır” dedi. Bunu dedikten sonra da Türk devletleri Ankara’da toplandı. Antony Blinken’in Orta Asya ülkelerini ziyareti ile Türk devletlerinin Ankara’da buluşması arasında bir irtibat kurulması bu açıdan son derece tabiîdir. Mirziyayef’in bahsettiği baskının ABD’den geldiğini düşünmemiz için birçok sebep var.
Büyük devletler, Orta Asya ve küresel rekabet kavramlarının 19. yüzyıla damgasını vuran “büyük oyun”u hatırlatmaması mümkün değil. Özbekistan Devlet Başkanı Şevket Mirziyayef’in gündeme getirdiği baskının Türkiye için de bir karşılığı var. Hatırlanacağı gibi Biden, daha ABD başkanı seçilmeden önce Türkiye ile ilgili birtakım yakışıksız ifadeler sarf etmişti. Erdoğan’ı devirme niyeti ve bunun için de Türkiye’de muhalefete destek verileceği açıkça ifade edilmişti. Kuşkusuz oldukça sorunlu bir yaklaşım ile karşı karşıyaydık fakat Batı ülkelerinden akan fonlarla güçlenen muhalif medya ve siyasî muhalefet Biden’ın ifadelerini güçlü bir destek olarak kabul etmekten çekinmedi. Hangi tarafta olduklarını gizleme gereği duymadılar. Hatta büyük devletlerle birlikte olduklarını göstermeye özel önem atfettiler. Bunu, çok rahatlıkla, bağımlılık ilişkisinin sonucu olarak görebiliriz. Bu da bize 19. yüzyılın diğer bir kavramını hatırlatır. Bilindiği gibi meşhur Şark Meselesi de Osmanlı coğrafyasının tasfiyesi anlamına gelmekteydi.
Şevket Mirziyayef’in “büyük devletler” sözünün üzerinde durmamız gerekir. 19. Yüzyıl’da Şark Meselesi ve Büyük Oyun kavramlarının hatırlattığı geniş coğrafya büyük devletlerin rekabet sahasıydı. Kolonyalist rekabet Birinci Dünya Savaşı’na kadar bütün şiddeti ile sürmüştü. Osmanlı bu geniş coğrafyada yer alan devletlere elinden gelen yardımı yapmaya çalışmıştı ama rakip ülkelerin ilerlemesini durdurmak çok da mümkün değildi. Yine Abdülaziz ve II. Abdülhamit döneminin hatıraları bugüne çok şeyler söyler. Bugün ise o dönemle karşılaştırıldığında rekabet sahasında sorumluluk sahibi olanların çok daha aktif bir tutum takındığını söyleyebiliriz. Örneğin Türk Devletleri Teşkilatı Olağanüstü Toplantısı’na KKTC gözlemci üye olarak katıldı ve bu Batı ülkelerinde beklenildiği gibi tepkiyle karşılandı. Hâlbuki KKTC’ye verilen bu destek son derece hayati idi. Nitekim bundan sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Ankara’daki Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Olağanüstü Zirve Toplantısı’nda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bayrağının yer almasından duyduğu rahatsızlığı Macaristan’a ileteceğini ve Budapeşte’den izahat isteyeceğini duyurdu.
Ortaya çıkan tabloya göre Batı ve Türk dünyası ülkeleri arasında bir karşıtlık oluştuğunu söylemek doğru değildir. Şevket Mirziyayef’in “büyük devletler” sözünü bu bağlamda düşünmemiz gerekir. Türk dünyasının ABD ve İngiltere’nin baskısına boyun eğerek onlardan yana taraf olmayacağını düşünebiliriz.