TRT World araştırma ekibinin hazırladığı “Kutsal İşgal” belgeselinin ilk gösterimi Cuma günü Atlas Sineması’nda yapıldı. İzmir’de olduğum için programa katılamadım fakat hem katılımcılardan bilgi aldım hem de basından takip ettim. Böylelikle Ilan Pappe gibi Türkiye’de kitapları ve konuşmaları yakından takip edilen Siyonizm karşıtı bir aydının konuşmasından ve belgeselin içeriğinden haberdar oldum. İlk gösterimi yapılan belgeselin dünya çapında ilgi uyandıracağı düşünülüyor. Belgeselin dünya çapında
TRT World araştırma ekibinin hazırladığı “Kutsal İşgal” belgeselinin ilk gösterimi Cuma günü Atlas Sineması’nda yapıldı. İzmir’de olduğum için programa katılamadım fakat hem katılımcılardan bilgi aldım hem de basından takip ettim. Böylelikle Ilan Pappe gibi Türkiye’de kitapları ve konuşmaları yakından takip edilen Siyonizm karşıtı bir aydının konuşmasından ve belgeselin içeriğinden haberdar oldum. İlk gösterimi yapılan belgeselin dünya çapında ilgi uyandıracağı düşünülüyor.
Belgeselin dünya çapında ilgi uyandırıp uyandırmayacağını zaman gösterecek fakat bunun bir ilk olduğu kesin. Bu sebeple belgeselin öneminin zamanla anlaşılacağını çok rahatlıkla söyleyebilirim. Bu, hakikaten, bir ilk çünkü belgeselde yerleşimcilerin hayatına yönelmişler ve bu hayatı çeşitli yönleriyle belgelemişler. Bunu ilk defa TRT’nin başarmış olması son derece önemli. Çünkü bu belgesel ile sadece Batı Şeria’da terör estiren Siyonist yerleşimcilerin hayatına ışık tutulmuş olmayacak, en az bunun kadar önemli başka bir mesele daha aydınlatılmış olacak. Bu da bir yapı olarak Avrupa yerleşimciliğidir. Filistin, İsrail’in karanlık yönlerinin aydınlatılması için bir laboratuvar vazifesi görürken TRT World de bu yapının en önemli unsurlarına ışık tutmuş oluyor. Böylelikle bir yapı olarak yerleşimcilik ortaya çıkarılacak.
Yerleşimcilik ve yerleşimciler kolonyal yayılmacılığın en önemli unsurlarındandı. Avrupa üstünlüğünün (!) en önemli unsurlarından biri yerleşimcilerdi. Fakat ne Avrupa yerleşimci yayılmacılık tarihi yazıldı ne de yerleşimci kolonyalistlerin kimler oldukları üzerinde duruldu. Tarih, bu soruların cevabını da vermeliydi. Örneğin Britanya ve Avrupa tarihi, yerleşimcilerin kimlerden ibaret oldukları ve gittikleri yerlerde neler yaptıkları soruları merkeze alınarak da okunabilirdi.
Daha düne kadar ABD tarihini, özellikle de 19. yüzyıl yayılmacılık tarihini kovboy filmlerinin perspektifinden gördük. Aslında bu, bize özgü bir kısırlık değildi. Seksenlere kadar Batı üniversitelerinde Batı’nın başarısını açıklamaya yönelik yoğun bir çaba vardı. Avrupa niçin kazandı, diğerleri niçin kaybetti, Avrupa’nın istisnailiği, Batı mucizesi gibi başlıklar cazipti. Hâlbuki bu başlıklar kendi başına Avrupamerkezci mesajlar içeriyordu. Kovboy filmlerinin perspektifine göre sanki Kızılderililer ani ve vahşi saldırılarla Avrupalıları rahatsız etmeseydi beyazlar koca bir kıtayı istila etmeyecekti. Bu kadar basit ve sıradan mesajların bütün dünyayı etkilemesi oldukça anlamlıdır. Entelektüel direnişin etkisi de son derece sınırlıydı. “Tüfek Mikrop ve Çelik” benzeri kitaplar devlet eliyle basılır ve dağıtılırdı, daha ne olsun. Bize de “kabahati kendimizde arayalım, herkes kendi evinin önünü süpürürse dünya güllük gülistanlık olur” gibi bütün bağlamlardan koparılmış laflar kalmıştı.
Belgeselin “Kutsal İşgal” adıyla gösterime sunulmasını, biraz Türkiye’nin iç gündeminin yansıması olarak düşündüm. Yanılmış olabilirim. Siyonizm’in bir ideoloji olarak Avrupa yayılmacılık tarihinin eseri olduğu bilinmektedir. İngiltere ve ABD’nin evanjelizmi de yayılmacı bir ideolojidir. Bu iki ideoloji birbirinden ayrılmaz. Dolayısıyla Filistin’in kolonize edilmesini de aynı ideolojilerin farklı bir coğrafyada tezahürü olarak görmek gerekir. Bunlar, yıkıcı ideolojilerdir ve mutlak surette başarı üzerine inşa edilmişlerdir. Başarısı da yıkıcılığından gelir. Fakat söz konusu başarının tasvir edilmesinde dinî kaynaklardan ziyade “Aydınlanma dönemi” kaynaklarının daha etkin olduğu görülmeli ve gösterilmelidir. Aydınlanma dönemi yayılmacılık ideallerini göz ardı ederek dünü ve bugünü anlamak açıklamak mümkün değildir. İsrail de Aydınlanma döneminin eseridir. Dolayısıyla “dinî” kaynaklardan ziyade “hümanist” ideallere odaklanmak gerekir. Din ve bilim çatışması gibi kategoriler aydınlanmacı bir bakış açısına tekabül eder.
TRT World’un ideolojik körlüğün etkisini kırmak için karşıya bakmamız gerektiği düşüncesinden hareket ettiğini, gösterime giren belgeselden anlıyoruz. Kamerayı Batı Şeria’nın yerleşimcilerine tutan TRT World ekibi aslında tam manasıyla bir ilki başarmış oluyor. Böylelikle yerleşimcilerin kimlerden ibaret oldukları göreceğiz. Siyonistler bir bölgeyi işgal ve istila ederken yerleşimcilerin sistem içinde nasıl bir rol oynadıkları ortaya çıkacak. Onların yıkıcı ideolojilerini konuşmak da böylelikle mümkün olacak.
İfade etmeye çalıştığım gibi bütün dünyada bu türün tarihiyle ilgili çalışmalar oldukça sınırlı. “Kutsal İşgal” belgeseli çarpıcı bir kaynak eser olmaya adaydır.