İsrail’in kolonyalist bir devlet olarak ortaya çıkmasıyla birlikte İslam coğrafyasında yeni kitlesel göç dönemi başladı. Daha önce Osmanlı coğrafyasında ağırlıklı olarak Türk nüfusun yaşadığı kitlesel göç, belirli bir durulma dönemine girmişti. Cumhuriyet döneminde de Balkanlar üzerinden kitlesel sayılabilecek göçler yaşanmıştı fakat Bulgaristan’ın Müslüman Türk nüfusu zorla göçe tabi tuttuğu yıllara kadar sükûnetten bahsedebiliriz. İsrail de Filistinlileri göçe mecbur ederek İslam coğrafyasında yeni bir dönemi başlattı. İsrail kolonyalist bir devlet olarak kuruldu ve bu türden devletlerin ortak özelliği yerli halkların yaşadıkları coğrafyada tutunamayacak hâle getirilmesidir. Bunun sonucu olarak Filistinli Araplar da büyük bir göç yolculuğuna çıktı.
Kırım, Balkanlar ve Kafkasya’dan yola çıkanların hedefinde Anadolu vardı. Osmanlı coğrafyasının güven telkin ettiği yıllarda kitlesel göçlerin Anadolu’ya yönelmesi tabiî bir durumdu. Sığınabilecek başka güvenlik alanı kalmamıştı. Açıkça ifade etmek gerekirse sanılanın aksine Türk ve Müslümanlar açısından Osmanlı ülkesi özgürce yaşamanın mümkün olduğu tek yerdi. Aynı dönemlerde Osmanlı münevverlerinin hürriyete kavuşmak için Avrupa’ya sığınması büyük tezattı. Bunlar yeni bir gözle tekrar ele alınmalıdır. Bu dönemde Kuzey Afrika ülkelerinde de Avrupa kolonyalizmi hüküm sürmüştü.
Soğuk Savaş Dönemi’nin sona ermesiyle birlikte İslam coğrafyasında kitlesel göçler yeniden başladı. Otuz yıllık zamanda yaşanan büyük göçleri sıraladığımızda hadisenin büyüklüğünü görebiliriz. Anadolu bu dönemde de çekim merkezi olarak öne çıkmıştır. Bu uzun dönemde Türkiye ilk defa Suriye Savaşı’ndan kaçmak zorunda kalanlar için yeni bir siyaset geliştirdi. Suriye rejiminden kaçmak zorunda kalanlar için Suriye’nin kuzey sınırlarında bir güvenlik alanı inşa edilmek istendi. Büyük güçler ve onların bölgedeki uzantıları bu fikrin hayata geçirilmesini engellemek için ellerinden ne geldiyse yaptılar. Eğer bu güvenlik alanı inşa edilebilseydi Suriye meselesi muhakkak farklı bir boyut kazanırdı. Bu dönemde PKK-YPG, DEAŞ ve FETÖ gibi coğrafyamıza dışarıdan ithal edilmiş terör grupları Türkiye’yi hareketsiz kılmak ve çözümsüzlüğe mahkûm etmek için ortaklık kurdu. Bu ortaklık sahada açıkça görülebiliyordu. Muhafazakâr muhalefet unsurları da Suriye Savaşı’nı bölgesel kaosa dönüştürmek istedi.
15 Temmuz 2016’yı farklı bağlamlarda ele almak zorundayız. FETÖ coğrafyamızın tanık olduğu en tehlikeli terör örgütüydü. Türkiye, içeride bu örgüte karşı büyük bir savaş veriyordu. İçeride bu yapıya karşı amansız bir mücadele verilirken, en hassas zamanda, ilk sınır ötesi harekâtın Suriye topraklarına yapılması anlamlıdır. Artık Aynelarap gibi şehirlerde FETÖ tarafından gözleri kör edilen bir Türkiye yoktu. Sorunları kaynağında çözmek ve terörü bertaraf etmek gerekiyordu. Türkiye’ye sığınan Suriyeli göçmenlerle ilgili Amerikalı neoconların politik tavrını kopyalayan çevrelerin hatırladığını zannetmiyorum ama Halep, Türkiye’nin karşı hamlesinden sonra boşaltıldı. İranlı milisler de Halep’i boşaltmak zorunda kalan ve esasen teslim olmuş insanlara acımasızca davranmıştı. Halep gibi diğer şehirler de uçaklar tarafından günlerce bombalandı.
Suriye konusunda CHP’nin İran ve Esed ile aynı çizgide olduğu biliniyor. İlginç olan muhafazakâr muhalefet unsurlarının da aynı görüşleri benimsemesidir. Türkiye’nin Suriye’de savaşı durdurabilmek için özellikle 2016’dan sonra çok daha büyük bir gayret içinde olduğunu biliyoruz. Türkiye, geçen senenin başlarında salgın başlamadan hemen önce İdlip’te büyük bir savaşı dahi göze aldığını göstermişti. Bu da Türkiye’nin sorunu çözmek için neler yaptığını gösterir. Barış ortamını birlikte tesis ettiğimiz Rusya ile de büyük gerilim yaşanmıştı. Bütün bunlar Türkiye’nin çözmek zorunda kaldığı sorunun büyüklüğünü gösterir. Türkiye, Suriye Savaşı’nda büyük güçlerin tamamını karşısına almak zorunda kalmıştı.
En başından itibaren CHP ve İYİ Parti çevreleri Türkiye’ye sığınan Suriyelilere olumsuz bir yaklaşım sergiledi. Zamanla muhafazakâr muhalefet unsurları onlara dâhil oldu. Yeni bir söylem biçimi oluşturuldu. Bu söylem biçimi ile Amerikalıların ya da Avrupa aşırı sağının göçmenlere yaklaşımı arasındaki büyük benzerlik dikkat çekicidir. Bu sebeple onlara Türkiye’nin neoconları diyoruz.
Geçmişte olduğu gibi bugünün seçkin zümreleri de Avrupamerkezci bir bakış açısına sahip, onlar gibi konuşuyorlar.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.