Türkiye’nin merkezinde yer aldığı Balkan coğrafyası, Kafkaslar, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’da oldukça hararetli günler yaşandığına şahit oluyoruz. Bu günlerin bir dönemin parçaları olacak kadar birbiri ile ilişkili olduğunu da belirtmek gerekir. Bu da yaşadığımız günlerin, bir dönem olarak adlandırılacağına işaret eder. Örneğin salgın dönemi başarılı yönetildiği için, Balkanlarda veya Kuzey Afrika’da kalıcı temeller kurmak imkân dâhiline giriyor. Aynı şekilde ortak aklı temsil eden güçlü bir siyasî irade var olduğu için kurumsal başarılardan bahsedebiliyoruz. Coğrafyamızın hareketlenmesini tek bir açıdan izah etmek yeterli olmasa da oluşan direnci görmemizi sağlayabilir.
Coğrafyamızı ve hatta dünyayı kalıcı değişikliklere zorlayan olaylar yaşanıyor fakat ne yazık ki Türkiye’nin gündemindeki konular ve bunlara yaklaşım biçimleri değişmiyor. Böylesi bir durumdan şikâyet etmek anlamsız olsa da bazen bu anlamsızlıktan kurtulamıyoruz. Çok uzun bir zamandan sonra tekrar gitme fırsatı bulduğum Bosna’da, Türkiye’den gelen gençleri gördüğümde zihin dünyamızın bir gün bu coğrafyaları yeniden kuşatacağına olan inancım tazelenmişti. Gitmek ve bilmek insanı değiştiriyor. Fakat gündemdeki konular ve bunlara yaklaşım biçimleri insanı aşağıya doğru çekiyor. Türkiye’de hiçbir şekilde değişmeyen bir kesim var. Onlar her bir konuyu kendi istedikleri çerçevede değerlendirmekten bıkıp usanmıyor.
ABD ve emperyalist geçmişin biriktirdiği sorunlarla kendi evlerinde uğraşmak zorunda kalan bazı Avrupa devletlerinde sömürgecilik tarihinin laneti bir hayalet gibi dolaşmaktayken Türkiye’de “biz de çocukluğumuzda emperyalizm karşıtlığı içeren sloganlar atmıştık” düzeyinde bir yaklaşıma şahit olabiliyoruz. Soğuk Savaş dönemi doksanlarda bitmiş olmasına rağmen dünyayı o dönemin kavramlarıyla anlamaya çalışanların, bugünkü büyük dönüşümü fark etmesi mümkün değildir. Türkiye, coğrafyamızı da hareketlendiren gelişmeler karşısında son derece aktif bir tutum sergilerken aynı gelişmelerin edebiyat ve düşünce hayatımızda yansıma bulmaması dikkat çekicidir.
Dönemin şairlerinin eserlerinden hareket ettiğimizde, 19. yüz yılın sonu ve 20. yüz yılın başındaki büyük olayları göremeyiz. Dönemin şair ve yazarları, dünyayı sarsan olaylar karşısında sessiz kalmışlar ve kendilerine dayatılan konuların dışına çıkamamışlardır. Bütün yirminci yüz yıl boyunca, yaklaşık yetmiş yıla tekabül eden bu dönemi şairlerin penceresinden anlamaya çalışmamız şanssızlıktı. Bizden sonraki kuşaklar da benzer bir şanssızlığa mahkûm olabilirler.
Güçlü kalemler etrafımızda olup bitenlere ışık tutmadığı için, yaşadığımız dönemin hadiseleri fark edilmeden yalnızlığa mahkûm ediliyor. Kaderi Anadolu coğrafyası ile sıkı sıkıya bağlı olan coğrafyaların muhakkak birbirinden haberdar olması gerekir. Bugün de eli kalem tutanlar kendilerine dayatılan gündemlerin dışına çıkamıyor. Açık söylemek gerekirse Erdoğan düşmanlığı ile gözleri körleşenlerin gündemi zehirlemesini sıradan bir hadise olarak geçiştiremeyiz.
Benzer bir durum siyasîler için de geçerlidir. Gezi sürecinden sonra birçok güçlü şahıs adeta lime lime döküldü. Onların da Erdoğan düşmanlığı ile körleştiğini söyleyebiliriz. Gerek gezi, gerekse FETÖ ihanet sürecinde tavır belirleyemedikleri ya da gerçekten gözleri kör olduğu için gündemi zehirlemekten başka bir şey yapmadılar. Muhaliflik şemsiyesi altında sarf ettikleri sözler, dönemi anlamaktan uzak olduklarını göstermeye yetiyor. Bütün dünyayı derinden sarsan hadiseleri anlamak isteyenler, bir zamanların güçlü şahıslarında aydınlatıcı bir cümle bile bulamayacaklardır. Bu güçlü siyasîlerin de “biz de çocukluğumuzda emperyalizm karşıtlığı içeren sloganlar atmıştık” düzeyinde bir yaklaşıma sahip olmaları, sıradanlığın nüfuz etme kapasitesine işaret eder.
Küresel ölçekte önem arz eden ve bizi de derinden sarsan hadiseleri, kişisel tarihinin gerçekliği içinde somutlaştırarak anlamlandırmaya çalışanların gündemi zehirlemesi şanssızlıktır fakat bir yönüyle de hakikati görmek isteyenler açısından imkâna işaret eder. Bunun için de dinî ve la-dinî bilgi cemaatlerinin ideolojik çerçevelerini kırmak gerekir.
Yazının başına oturduğumda zihnimde Travnik’te tarihî medrese binası öğrencileri hakkında bir gazetecinin seviyesiz yakıştırmaları vardı. Benzer seviyesiz yaklaşımların farklı cenahlar tarafından paylaşılması, gündemin zehirlenme derecesini göstermekten başka bir anlam taşımıyor. Bu da Saraybosna sokaklarında gördüğüm gençleri daha da önemli hâle getiriyor. Gitmek güzel bir şeydir ve bilmek insanı değiştirir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.