Roger Garaudy hakkında okuduğum ilk yazılardan biri Cemil Meriç’e aitti. Meriç, bu yazıda Fransa’nın Cezayir’de uyguladığı müstemleke siyasetine yönelik olarak Roger Garaudy’nin eleştirilerini değerlendiriyordu. Meriç daha sonra Garaudy hakkında başka yazılar da yazdı. Bunlardan bazıları özellikle Garaudy’nin Müslümanlığı seçmesinden sonraki dönemiyle ilgiliydi. Bunlara İnsan Yayınları’ndan çıkan “Kültürden İrfana” adlı eserde yer verilmişti. Garaudy’nin ve Meriç’in kitaplarının baskıları hâlâ mevcut.
Roger Garaudy hakkında okuduğum ilk yazılardan biri Cemil Meriç’e aitti. Meriç, bu yazıda Fransa’nın Cezayir’de uyguladığı müstemleke siyasetine yönelik olarak Roger Garaudy’nin eleştirilerini değerlendiriyordu. Meriç daha sonra Garaudy hakkında başka yazılar da yazdı. Bunlardan bazıları özellikle Garaudy’nin Müslümanlığı seçmesinden sonraki dönemiyle ilgiliydi. Bunlara İnsan Yayınları’ndan çıkan “Kültürden İrfana” adlı eserde yer verilmişti. Garaudy’nin ve Meriç’in kitaplarının baskıları hâlâ mevcut. İlgilenenler bu kitapları bulmakta zorlanmaz.
Aslında Garaudy’yi en iyi tanıması gerekenlerden biri şüphesiz Cemil Meriç’ti. Emin olmak için tekrar baktığımda doğum tarihlerinin birbirine çok yakın olduğunu gördüm. Garaudy 1913’te, Meriç ise 1916’da doğmuş. İki fikir insanı arasındaki benzerlikler bununla sınırlı değil. Her ikisi de bir dönem Fransız kolonilerinde yaşamış. Garaudy Cezayir’e sürgün edildiğinde, Meriç ise Hatay’da yaşadığı dönemde Fransız kolonyalizmi ile tanışmış. Kolonyalizme ve oryantalizme yönelik eleştirilerinin kaynağında kişisel gözlemlerinin önemli bir rol oynadığı çok açık. Her iki mütefekkirin komünist düşünceyi benimsemesi de önemli bir benzerlik. Fakat Garaudy ve Meriç komünizme yönelik eleştirileriyle de biliniyordu. Belki de bunun bir sonucu olarak ömürlerinin belirli bir aşamasında İslam’ı keşfettiler.
Türkiye’de “sol” çevreler İslam’ı seçtikten sonra Garaudy hakkında sessiz kalmayı tercih etti. Bu çevreler daha sonraları sessizliği bozarak Garaudy’le ilgili olumsuz bir tutum takındı. “Birikim” dergisi bu çevrelerdendi. “Birikim”de yayımlanan uzunca bir makalede Garaudy’nin Siyonizm ve İsrail bağlamında dile getirdiği eleştirel fikirler, antisemitik bir yaklaşım olarak değerlendirilmişti. Bunun ne kadar ilginç bir durum olduğu ortadadır. 20. yüzyılın başlarından itibaren Marksist düşüncenin kimi temsilcileri Batı Avrupa kolonyalizmine yönelik eleştirel bir tutum takınırken Komünist Parti ile aralarında soğuk rüzgârlar esmeye başlamıştı. Bu durum Fransa’da çok daha belirgindi. İsrail Anglosakson ve Batı Avrupa kolonyalizminin bir uzantısıydı. Garaudy gibi fikir insanlarının İsrail’i ve kolonyalist ideoloji olarak Siyonizm’i eleştirmesi gayet tabiî bir durumdu. Fakat “Birikim”, İsrail’e ve Siyonizm’e yönelik eleştirileri dolayısıyla Garaudy’yi antisemit olarak nitelendirmekte hiç tereddüt etmedi.
“Birikim” çevresi İsrail ve Siyonizm’le ilgili tutumu dolayısıyla Garaudy’yi suçladığı zamanlarda Fransa’yla birlikte Batı Avrupa ülkelerinde onun kitapları çoktan yasaklar listesine alınmıştı. Onlar “Holokost inkârcısı” olarak ilan ettiklerinde Garaudy’yi sessizliğe mahkûm edeceklerini biliyorlardı. Fakat bugün Almanya’da bir adım daha öteye geçilmesi de anlamlıdır. Onun eserlerine Almanya’da da yasak getirildi. Bu, her şeye rağmen Garaudy’nin eserlerinin yeniden dirildiğinin göstergesidir. Almanya’da Garaudy’nin eserlerine ciddî bir rağbet olduğu ifade ediliyor. Bu eserlerin zamanın yıpratıcılığına karşı dirençli çıktığını düşünebiliriz. Bunun en önemli sebebi ise Garaudy’nin tarihin doğru bir yerinde durmasıdır.
Garaudy’nin eserlerine yönelik ilgi Almanya’da olduğu gibi Türkiye’de de artacaktır. Ne yazık ki doksanlardan sonra Türkiye’de çok şey değişmişti. İsrail ve onun kolonyalist ideolojisi olarak Siyonizm Türkiye’de çok güçlüydü. İsrail bizde de kutsanıyordu. Belki de bunun bir sonucu olarak İsrail kolonyalizmine karşı bir direniş hareketi olarak ortaya çıkan Hamas’a karşı oldukça mesafeli yaklaşılmıştır. Bu açıdan başta “sol” çevreler olmak üzere “sağ” muhafazakârların ve hatta FETÖ gibi kimi örgütlerin Hamas’ı terör ile ilişkilendirmeye oldukça meyilli olmaları sıradan bir hadise değildi. Batı Avrupa ülkelerinde İsrail’in kolonyalist yayılmacılığının desteklenmesi, bu ülkelerin tarihinin bir sonucudur. Böylelikle bu ülkeler asıl kimlikleri ile “öteki”nin karşısına çıkmış oluyorlar. Bunun karşısında Avrupa ülkeleri ve ABD üniversitelerindeki Filistin taraftarı öğrenci hareketlerinin “özgürleşme”ye sebep olduğunun söylenmesi çok önemlidir. Bu kavramı uyanış olarak tercüme etmek ne kadar doğrudur emin olamıyorum fakat Hamas’ın direnişi en azından bizde böyle bir duruma yol açacaktır.