Filistin taraftarı öğrencilerin eylemlerinden sonra ABD’nin saygın üniversitelerinde sergilenen ve aslında görmeye alışık olmadığımız otoriter yaklaşımların fütursuzluğu karşısında çoğu kimsenin şaşkınlık yaşadığını düşünebiliriz. Fakat ülkemizin ileri gelen Batıcı liberal kesimlerinin aynı derecede şaşkınlık yaşamadığını da tespit etmek durumundayız. Zira hayra alamet olmayan bir sessizlikle bu dönemi atlatmaya çalıştıkları görülüyor. Bunu, çifte standart gibi çok kullanılan kavramlarla tanımlamak
Filistin taraftarı öğrencilerin eylemlerinden sonra ABD’nin saygın üniversitelerinde sergilenen ve aslında görmeye alışık olmadığımız otoriter yaklaşımların fütursuzluğu karşısında çoğu kimsenin şaşkınlık yaşadığını düşünebiliriz. Fakat ülkemizin ileri gelen Batıcı liberal kesimlerinin aynı derecede şaşkınlık yaşamadığını da tespit etmek durumundayız. Zira hayra alamet olmayan bir sessizlikle bu dönemi atlatmaya çalıştıkları görülüyor. Bunu, çifte standart gibi çok kullanılan kavramlarla tanımlamak mümkün değil. Bu sessizliği ciddiye almak gerekir. Bu, otoriter fütursuzluğa karşıtlıktan kaynaklanan bir sessizlik değil, tam aksine dönemsel bir mevzi arayışıdır. Çıkış yolu bulamadıkları için sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Eğer bir şaşkınlık olsaydı bunun belirtileriyle karşılaşabilirdik. Muhtemelen onlar da Filistin taraftarlarının bir an önce susturulmasını ya da Batı Avrupa devletlerinin istihbarat örgütlerinin İslam coğrafyasından devşirdiği kişi ve grupların ortaya çıkıp bütün dünyanın nefretini kazanacak eylemelere imza atmasını bekliyorlar. Filistin taraftarı öğrencilerin üniversitelerdeki eylemleri karşısında söyleyecek bir söz bulamadıkları çok açık.
Bugün Filistin taraftarı öğrencilerin eylemlerine sahne olan meşhur üniversiteler Batı medeniyetinin sütunları arasındadır. Bu üniversitelerin kurumsal olarak özgürlük kavramıyla özdeşleştiği bilinen bir gerçektir. Hatta dışarıya ve ötekine yönelik genişlemeci yaklaşımlar da özgürlük kavramı içerisine dâhil edildiği için savunmacı davranışlar çoğu zaman kınanmıştır. “Tepki hareketleri” gibi tanımlayıcı kavramlar da bu çerçevede ortaya çıkmıştır. Dışarıya ve ötekine yönelik genişlemeci ve yayılmacı yaklaşımların önüne kattığı her şeyi sürükleyip bir kenara atacağına dair oldukça güçlü bir inanış vardı. Bu, Batı medeniyetinin sütunlarının sarsılmaz olduğu düşüncesinden kaynaklanıyordu. Bunun sonucunda özgürlük kavramıyla otoriterlik arasında açık bir ittifak kurulmuştu. Bu ittifak da meşruiyetini Batı medeniyetinin fizikî gücünden almıştır. Batı medeniyetinin diğerleri üzerindeki hâkimiyeti esas olarak on dokunucu ve yirminci yüzyılda tamamlanmıştı. Filistin taraftarı öğrenciler muhtemelen ilk defa Batı medeniyetinin hâkimiyetinden doğan sorunları Batı’nın evine taşımayı başardı. Bu, ötekine yönelik genişlemeci yaklaşıma aykırı bir durumdu. Sürekli galip geldikleri için özgürlüğün otoriterliğine alışmışlardı. Fakat ilk defa kendi evlerinde genişlemeci tutuma aykırı bir durum ortaya çıktı. Bu sebeple Filistin taraftarı öğrencilerin eylemelerini bir saldırı olarak değerlendirdiler. Bu eylemleri terör kategorisine dâhil edemedikleri için çözüm üretmekte başarısız kaldılar. Muhtemelen, olayları en iyi bildikleri alana çekmek isteyeceklerdir.
Filistin taraftarı öğrencilerin şahsında ne gördükleri sorusuna anlaşılır bir cevap bulduklarını zannetmiyorum. Eğer bu soruyu cevaplamış olsalardı gelişmeler farklı şekilde tezahür edebilirdi. Filistin taraftarı öğrenciler hem “Batı ve ötekiler” arasındaki sorunları özgürlüğün otoriterliğine ev sahipliği yapan üniversitelere taşıyor hem de dile getirdikleri fikirler sihirli bir güçle ötekileri peşinden sürüklüyor. Sürecin bu şekilde devam edeceğini tahmin edebiliriz. Asıl sorunun da buradan ortaya çıktığı anlaşılıyor. Filistin taraftarlarının sihirli gücü nereden geliyor? Bu, yeni bir ideoloji mi yoksa tanımlamakta zorlandıkları bir davranış biçimi mi? Tam olarak anlamlandıramadıkları bir durumla karşı karşıya oldukları da çok açık. Çünkü bu yeni düşünme biçimini ilk defa ötekiler temsil ediyor.
Batı medeniyeti ahlâkî üstünlüğünü kaybetti deniliyordu. Bu, doğru bir tanımlamaydı fakat eksikti. Filistin taraftarları, bugün, onlara ideolojik üstünlüklerini kaybettiklerini de fısıldıyorlar. Üstelik bunu Batı medeniyetinin mabetlerinde yapıyorlar. Özgürlüğün otoriterliğini temsil edenlerin öğrenci eylemlerini sadece bir direniş çağrısı olarak görmedikleri çok açıktır. Eğer sadece direniş çağrısı olarak görselerdi mabedin çevresinde ortaya çıkan kümelenmelere izin verirler, ricacı taleplere alan açarlar ve özürlüğün otoriterliğine halel getirmezlerdi. Hâlbuki onlar, Filistin taraftarlarının eylemlerini ideolojik bir meydan okuma ya da saldırı olarak görüyorlar ve bu sebeple baskıcı bir tutumu benimsiyorlar. Yüzlerce öğrenciyi karga tulumba mabedin dışına atmaya çalışmaları bu sebeptendir. Bu sefer sahici bir “11 Eylül” ile karşı karşıya olduklarını mı düşünüyorlar?