|
Ötekileştirici bir tavır olarak ehliyet-liyakat ve ahlâkîlik suçlamaları

İstanbul Belediye Başkanlığı seçimleri sivil toplum örgütleri ve diğer örgütlü yapıların etkisini gösterdi. Şehir derneklerinin dahi hatırı sayılır bir oy değerine sahip olduğu varsayımı, yarışa katılan adayların seçim stratejileri ile ortaya çıktı.



Bu tarz bir ilişki biçimi Türk siyasî hayatında görülmeyen bir durum değildi. Hatta dinî cemaatlerin oy potansiyeli açısından siyasette bir aktör seviyesine yükseldiği zamanlar oldu. Bu bağlamda sağ partilerin adı çokça anılmıştı. Solu temsil eden partilerin farklı dinî cemaatlerle içli dışlı olduğu zaman içinde iyice anlaşıldı. FETÖ de kendine açılan bu alanı kullanarak büyük bir tehlikeye dönüşmüştü.

23 Haziran seçimi şehir dernekleri ile yeni sivil toplum örgütleri arasında bir fark olduğunu gösterdi. Yeni sivil toplum örgütleri ya da sivil toplum örgütlerinin değişen yapısı kişisel davranışlar üzerinde daha tesirlidir. Daha dar ölçekli ve hareket kabiliyeti yüksek fakat mutlaka daha fazla ortak paydaya dayanan örgütlü yapılar, bireysel davranışların şekillenmesinde ve kanaat oluşumunda tartışmasız bir güce sahiptir. Manevra kabiliyeti yüksek örgütlü yapıların kendini yeniden üretme ve yeni alanlara nüfuz etme bakımından da kabiliyetli olduğunu görmek gerekiyor. Nüfuz etme örnekleri hakkında çok önemli veriler ortaya çıktı fakat sürecin tarafı olanların yeni durumdan şikâyet etmediklerini söyleyebiliriz. Başarı ve başarısızlığın tanımlanmasında kullanılan ölçütler değiştiği için yeni durum siyaset hayatına da kısa bir zamanda yansımış oldu. Şehir dernekleri gibi kendini yenilemekte zorlanan örgütlü yapılar artık etki üretemez bir hâldedir.

Sivil toplum örgütlerinin siyaset dünyasında etkili olma isteği öteden beri bilinir. Onlar siyaset üzerinden güç devşirerek alan açmak istemişlerdir. Bunun, karşılıklı rızaya dayalı bir ilişki olduğunu herkes bilir. Örgütlü yapı güçlendikçe kendi elemanlarını farklı alanlarda istihdam etmek ister. Bu isteğin ahlakî bir davranış olup olmaması konusunda örgütlü yapıların hassas olduğunu söyleyemeyiz. Hatta örgütlü yapılar bu tarz bir ilişki kurmak zorunda kalırlar. Çoğu örgütlü yapının özellikle devlet içinde istihdama özellikle önem verdiğini biliyoruz. Bu tarz istekler zamanla hukuk ve ahlak alanlarında çok önemli aşınmalara yol açar. Karşılıklı istekler birbirini biçimlendirir ve diyalektik bir süreç işler. Devlet içinde istihdamın iktisadî, siyasî, ideolojik ve örgütsel sonuçlar doğuracağı da bedihîdir. Bu gerçekliği emperyalist ilişkiler çerçevesinde de ele almamız gerekir.

FETÖ, siyaset ve örgütlü yapılar arasındaki ilişkinin en uç örneğidir. 2011 genel seçimleri sürecin tersine dönmeye başladığını göstermişti. Örgüt devlet alanında daha fazla söz sahibi olmak istedi fakat siyaset buna izin vermedi. Bugün demokrasiyi temel alarak siyasîlere eleştiri getirenlerin siyaset alanının güçlendirilmesi yönündeki bu adımı görmezden gelmesi basit bir körlükle izah edilemez. Örgüt, o zamandan itibaren ehliyet ve liyakat tartışmasını gündeme taşıdı. Günümüzde de benzer bir şekilde ahlakîlik konusu sıklıkla işleniyor. 23 Haziran seçiminden sonra ahlakîlik konusunun sıklıkla işlenmesi örgütlü yapıların manevra kabiliyeti ve gücü açısından anlamlı bir örnektir. Benzer şartlarda benzer sonuçların ortaya çıktığını görmek ise oldukça ilginçtir. Bu da Türkiye’nin hikâyesidir. Siyaset alanında meydana gelen güçlenme, örgütlü yapılar tarafından bir tehlike olarak görülüyor.

Örgütlü yapılar ve siyaset arasındaki ilişkinin Türkiye açısından çıkmaz bir durum kazandığını görmek gerekir. Bu ilişkinin doğasını geçen yüzyılın iki kutupluluk olgusu belirlemişti. Siyaset açısından çok sorunlu bir durum ortaya çıktı. Özellikle “ehliyet-liyakat” ve “ahlakîlik” çerçevesinde yaşanan tartışma ve suçlamalar örgütlü yapıların ötekine karşı içe kapanık bir tavır içinde olduklarını gösterir. Ötekileştirme bir müddet sonra yatay çatışmalara yol açabilir. Yönlendirilmeye müsait bir kırılganlık oluştu. İki kutuplu dünyada şekillenmiş ilişki biçimleri ömrünü tamamlamış gözüküyor.

Bütün sorunlara rağmen Türkiye hızla değişiyor. Bir bakıma sorunların çokluğu değişimin hızını gösteriyor. Amerika ve Batı Avrupa’nın merkezinde olduğu dünya yıkılıyor, yeni bir dünya kuruluyor. Türkiye, bu sürecin içinde kendi kararlarını oluşturmaya çalıyor ve kendini yeniden inşa ediyor. Sürecin sarsıntılarını derinden hissediyor olmamız değişimin şiddetindendir.

#İstanbul
#Seçim
#STK
#FETÖ
il y a 5 ans
Ötekileştirici bir tavır olarak ehliyet-liyakat ve ahlâkîlik suçlamaları
Kara dinlilerle milletin savaşı
Florya’da gece yanan ışıklar
Uyanıklığa övgü
Yapay zeka bizi nasıl işsiz bırakır?
Perdeler çok kalınlaşmış