Türkiye, FETÖ ile mücadeleye başladıktan sonra genel olarak Batı Avrupa ülkeleri ve ABD ile ilişkilerde de sorunlu bir döneme girildi. Kuşkusuz bu dönem İsrail ile ilişkileri de kapsamaktaydı. Bu da FETÖ’nün geleneksel yaklaşımlarla izah edilemeyecek bir yapı olduğunu göstermiştir. Dinî nitelikleri ile öne çıkan bir yapının Türkiye’nin anılan ülkelerle ilişkilerini temelinden sarsması her bakımdan çok önemli bir durumdur.
FETÖ ile mücadele tarihinde hukukî bir dayanak olarak 2014 milat olarak kabul edilmiştir. Buna karşın Türkiye, bu örgüte karşı 2012’de yeni bir tutum belirlemiştir. Çünkü bu tarihte artık Sayın Erdoğan’ın, örgütün devlet içindeki gücünü bir tehlike olarak gördüğü açıkça ortaya çıkmıştı. Fakat FETÖ’nün, emperyal merkezlerle periferide yer alan ülkeler arasındaki eşit olmayan ilişkilerin düzenlenmesinde oynadığı rolle ilgili bilgimiz yeterli değildi. Bugün hâlâ bağımlı yapılarla ilgili ‘efradını cami ağyarını mani’ tanımlamaların yapılamaması bunu göstermektedir.
Verdiğimiz tarihlerle ilgili herhangi bir tartışma olacağını zannetmiyorum. Zira Sayın Erdoğan’ın ve daha sonra da kurumların mücadelesine destek vermeyip karşısında duranlar da yaklaşık olarak aynı tarihleri temel aldıklarını gösterdi. Onlar da Türkiye’nin fabrika ayarlarına dönmesi gerektiğini söylediklerinde aşağı yukarı aynı tarihlere atıf yaptılar. Örneğin altılı masada bir araya gelen ittifak üyeleri, Türkiye’nin tutum değişikliği bakımından öncesi ve sonrası arasındaki karşıtlıktan bahsettiklerinde de bu tarihleri temel almışlardır. Zaten Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun kamp değişimindeki keskinlik, fikirlerden ve sözlerden bağımsız olarak bu sorunlu dönemin eseridir.
Eğer bu dönem ortaya çıkmasaydı Babacan ve Davutoğlu’nun yaşadığı keskin değişimi de görmeyebilirdik.
Tuhaf olan ve “bildiğimiz dünyanın sonu” anlamına gelen yeni ittifakların ortaya çıkmasıydı. Gezi Parkı olaylarında sağ ve sol, laik ve dindar, Batıcı ve Batı karşıtı gibi kategorilerin oldukça kısa sayılabilecek bir zamanda anlamını yitirdiğini gördük. Muhalif grupların Erdoğan düşmanlığında birleşmesi Türkiye’ye özgü bir durum değildir. Bu daha çok emperyal merkezlerle periferide yer alan ülkeler arasındaki eşit olmayan ilişkide taraflardan biri sorun çıkardığında yaşanabilecek bir durumdur. Yaklaşık on yıldır benzer örnekler dünyanın her tarafında ortaya çıkıyor. Latin Amerika’dan İslam coğrafyasına ve Asya’nın derinliklerine kadar birçok ülkede benzer sorunlar yaşanıyor. Muhalif kesimlerde görülen çarpıcı değişimleri çok daha genel yapıların değişimi ile açıklamak gerekir.
Türkiye’de muhalifler yeni dönemde ısrarla Türkiye’nin fabrika ayarlarına dönmesini istedi. Onları birleştiren, fabrika ayarlarına dönüş isteği idi. Bu istek ideolojik kategorileri de belirsizleştirmiştir. Erdoğan düşmanlığında birleşmeyi kolaylaştıran bu isteğin analiz edilmesi dönemin anlaşılması açısından oldukça önemlidir. Bunun için şu soruları sorabiliriz:
- Türkiye’nin fabrika ayarları var mıdır?
- Var ise bununla ilgili bir kılavuz hazırlanmış mıdır?
- Fabrika ayarlarının ve kılavuzun varlığını kabul edersek Erdoğan bu ayarları bozduğu için mi muhalif oldular yoksa yeni bir kılavuz hazırlandığı için mi karşıtlık oluşturmaktadırlar?
Fabrika ayarları ve kılavuz kavramlarından hareketle daha başka sorular da sorulabilir. Nitekim “Altılı Masa Ortak Politikalar Mutabakat Metni” bu çerçevede yeni sorulara kaynaklık edebilecek bir içeriğe sahiptir. Mutabakat metnine, Erdoğan muhaliflerinin fabrika ayarlarına dönüş çağrısı olarak bakmakta bir sakınca yok. 15 Temmuz 2016 sonrasıyla ilgili düzenleme vaadi de fabrika ayarlarına dönüş isteğinin bir sonucudur. Bu ise FETÖ üzerinden Türkiye’nin Batı Avrupa ülkeleri, ABD ve İsrail ile ilişkilerini yeniden düzenlemek istediklerini gösterir. Bugün bu isteğe Kuzey Avrupa ülkeleriyle ilişkilerin düzenlenmesi de dâhildir. Artık onlar da yeni bir bahis olarak karşımıza çıkmaktadır.
“Altılı Masa Ortak Politikalar Mutabakat Metni” bütün yönleriyle ele alındığında fabrika ayarlarına dönüş çağrısı olarak değerlendirebilir. Bu metni yaklaşık on yılda ortaya çıkan muhalif söylemin bir toplamı olarak da görebiliriz. Metnin ortaya çıkması önemliydi. Türk halkının vereceği kararda bu metnin de belirleyici olacağını söyleyebilirim.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.