Komplo Teorisi filminde olduğu gibi derinlere hükmeden karanlık kişilerin müdahalesi ilk bakışta göze çarpmıyordu. Tuhaf olan bir şeyler vardı elbette ama aklımızı da kuşatmaya aldıkları için ancak ilk sarsıntıdan sonra biraz dikkatli bakınca görebildik. “Onlar”ın müdahalesiyle millet iradesinin sandıkta boşa çıkarıldığını yüksek sesle duyurmak gerekiyordu, öyle de oldu.
Kısa bir zamanda millet iradesine sahip çıkma yönündeki kararlılık kuvvetli bir şekilde sahaya yansıyınca yüzlerdeki maskeler düşüverdi. Gizli görüşmelerden ne kadarı açığa çıkartılır, bilmiyoruz. Fakat sürece dair korkusuzluklarına bakınca ajandalarına güvendikleri konusunda şüpheye yer kalmıyor. Her bir olayda “onlar”ın izine rastlamamız şaşırtıcı değil. Bunun elbette bir anlamı var. Küresel emperyalizmin İstanbul üzerinden Türkiye’yi kumpasa sürüklemeye çalıştığı, birbirini takip edecek bir sıra krizin kurgulandığı anlaşılıyor. Türkiye’yi kendi içinde hapsetmeyi başarırlarsa bütün bir coğrafyayı yeniden ele geçirecek için elleri rahatlayacak.
FETÖ’nün yurt dışına çıkma süreci 15 Temmuz 2016’dan önce başlamıştı. Bu terör örgütünün ta o zaman Türkiye için bir dış tehdide dönüştürüldüğü anlaşılmıştı. Batı emperyalizmi Türkiye’nin yakın coğrafyasında doğmasına neden olduğu olumlu havayı dağıtmak, geleceğe dair yeşeren umutları söndürmek istiyordu. Örgüt elemanları, Türkiye’yi meşgul etmek ve Türk-İslam dünyasına Batı müdahalesini temin etmek bakımından büyük bir öneme sahipti. FETÖ’nün ne kadar tehlike saçan bir gayr-i millî bir yapı olduğunu ortaya çıkarmak gerekiyordu. Emperyalist müdahalelerin ardı arkası kesilmeyecekti. Bu süreçte çok az kimsenin kendi başına sorumluluk üstlenmesi düşündürücüdür.
1991’de Körfez bölgesinin işgali, yeni emperyalist dönemin başladığını gösteren en önemli olaydır. İşgalden sonra milyonlarca masum insan öldürüldü, başka ülkeler işgal edildi, şehirler harabeye döndürüldü. Başta klasik Batılılaşmış unsurlar emperyalist müdahaleye meşruluk kazandıracak bir yaklaşım içindeydi. FETÖ elbaşı, Irak işgal edilip şehirler harap edilirken İsrailli çocuklar için sabahlara kadar ağladığını söyleyince artık klasik Batılılaşmış unsurların yerini alacak “yeni nesil” bağımlı yapıların zamanının geldiği anlaşılmıştı. Bugün “muhafazakâr muhalefet” kavramının kullanılmasından rahatsızlık duyanlar, o günlerde de bağımlı yapının yabancılaşma sürecine kulaklarını tıkamıştı. Dini kullanarak coğrafyadan, vatandan, milletten ve dinden uzaklaşan çok yaygın bir ağla bir gün mutlaka yüzleşmek zorunda kalacağımız konusunda hiçbir şüphemiz yoktu. Açık söylemek gerekirse bahşiş geçen muhafazakâr muhalifler de aynı yolun yolcuları olduklarını gösterdiler.
2013’te Gezi Parkı Kalkışması günlerinde başta İstanbul ve İzmir olmak üzere bütün şehirlerimiz harabeye çevrildi. Batı emperyalizminin ülkemize karşı en güçlü saldırılarından biriyle boğuştuk. 2012’de Mısır’da sömürge sonrasında ilk defa gelecek vadeden yeni bir dönem başlamıştı. Mursi, Türkiye’ye çok sıcak mesajlar gönderiyor; Erdoğan, Kahire’de yeni iktidar özelinde Mısır’a, Afrika’ya ve Arap ve İslam dünyasına sesleniyordu. Bütün bir coğrafya ayağa kalkmış gibiydi. Kahire ve İstanbul Akdeniz’in suları üzerinden birbirine bakıyor, selam gönderiyordu. Tıpkı geçen yüzyıllarda olduğu gibi her iki şehir yeniden umut dağıtmaya başlamıştı. İstanbul halifenin şehriydi ve dara düşenler mutlaka Devlet-i Âliye-i Osmaniye’den yardım talep ederdi. Kahire de büyük bir kültür merkeziydi. Bunu bildikleri için Mursi iktidarını devirmek için harekete geçtiler. Gezi Parkı Kalkışması ile aynı günlerde Kahire’yi de harabeye çevirdiler. İstanbul’da hedeflerine ulaşamadılar ama Kahire’de başardılar.
Sisi yönetiminin darbeden sonra Kahire’deki FETÖ okullarına teşekkür belgesi gönderdiği konuşulmuştu. Çünkü FETÖ okulları derinlere yeniden hükmetmek isteyen Batı’nın karanlık adamlarıyla birlikte Sisi’yi desteklemişti. Kahire yeniden sustu. Mursi aslında o zaman öldürülmüştü. Emperyalist saldırının İstanbul ile sınırlı olmadığı, yeniden bütün coğrafyayı işgal etmek istedikleri ve bunda da FETÖ gibi bağımlı unsurların büyük rolünün olduğu genel anlamda hâlâ anlaşılmış değildir.
FETÖ konusunu, kafa karışıklığı meydana getirerek değersizleştirmeye devam ediyorlar. Askeriyenin haricinde konunun takipçisi olan çok az kurum kaldı. Zaten sivil alanda konuyu takip edenin kaldığını söylemek çok kolay değil. Muhafazakâr muhalefet cenahının da aktif bir şekilde dâhil olduğu yeni süreçte zihinlerin meşgul edilmesi “onlar”ın istediği sonuçlara ulaşılması bakımından hayatî önemdedir. Bunu özellikle İstanbul’da yaşanan derin çalma olayında gördük. Batı’nın coğrafyamıza yönelik yeni saldırısı hakkında konuşmayıp İslam dünyasının olumsuzluklarından dem vurmaları basit bir gelişme değildir.
Mısır’dan farklı olarak bizim kurumlarımız yerli ve millîdir. İçeriden birçok ele geçirme operasyonuna maruz kalsak da kurumlarımızın millîlik karakterine halel gelmediğini her büyük saldırıda bir kez daha görüyoruz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.