Kültürel iktidarın yıkılması ve yeni bir düşünme biçimi

04:0030/01/2020, Perşembe
G: 30/01/2020, Perşembe
Selçuk Türkyılmaz

Eski MİT görevlisi Enver Altaylı hakkında savcılık iddianamesi ile gündeme gelen meseleler Türkiye’nin neredeyse yetmiş yılını ilgilendiriyor. Enver Altaylı ve Ruzi Nazar, Türkiye’nin NATO’ya girdikten sonraki dönemin ürünü olarak gözüküyor. Her iki şahsın Amerika’nın güdümünde bir Türkiye için faaliyet yürüttükleri genel bir kanaat halini aldı. Özellikle Gezi Parkı olaylarından sonra kitleselleşen olayların mahiyeti, Türkiye’nin Amerika eksenli bir dünyadan kurtulma mücadelesi olarak tanımlanabilir.

Eski MİT görevlisi Enver Altaylı hakkında savcılık iddianamesi ile gündeme gelen meseleler Türkiye’nin neredeyse yetmiş yılını ilgilendiriyor. Enver Altaylı ve Ruzi Nazar, Türkiye’nin NATO’ya girdikten sonraki dönemin ürünü olarak gözüküyor. Her iki şahsın Amerika’nın güdümünde bir Türkiye için faaliyet yürüttükleri genel bir kanaat halini aldı. Özellikle Gezi Parkı olaylarından sonra kitleselleşen olayların mahiyeti, Türkiye’nin Amerika eksenli bir dünyadan kurtulma mücadelesi olarak tanımlanabilir. Bu açıdan Enver Altaylı hakkında yapılan tartışmaların kısa zamanda kapanmaması gerekiyor.


Savcılık iddianamesi Altaylı ile FETÖ arasında örgütlü ve düzenli bir ilişkiyi gösteriyor. Bu ilişkilerde istihbaratın başına getirilecek kişiler de dâhil olmak üzere devletle alakalı meselelerin konuşulması bizim gibi ülkeler açısından emperyalizm, iktisadî kalkınma, kültürel iktidar, siyasî istikrar ve kamu düzeni gibi kavramları yeniden ele almak mecburiyetini ortaya çıkarıyor. Sıraladığımız kavramları hegemonya ile ilişkilendirmek oldukça önemlidir. Elbette kendimize ait kusurları gözlerden uzak tutamayız fakat zihin dünyamızın belirli bir alana hapsedilmesi kültürel iktidarın sahiplerini gösterir. Örgütlü ve düzenli ilişkilerle birçok alana hükmetmişler ve gündemi belirlemişler. Bu da zihniyet biçimlerinin belirlenmesini sağlamış. Bağımlılık ilişkileri de yeni bir zihniyet biçimi üzerine bina edilmiş.

Bize ait kusurlar kavramının gündemde tutulması hegemonyanın kalıcı hâle getirilmesine işaret eder. Toplumsal dinamizm, kültürel süreklilik ve muhtemel yanlışlar karşısında takınılan aktif tavır yenilenme için oldukça önemlidir. Fakat hegemonya, zaman içinde ürettiği araçlarla oldukça etkili bir müdahale gücüne sahiptir. Bugün Türkiye’de ve bize benzeyen birçok bölgede yaşananları, yenilenme arayışı ve hegemonyanın müdahalesi şeklinde tanımlayabiliriz. Türkiye’nin içeride ve dışarıda aynı zaman diliminde birbiri ile ilişkili aktörlere karşı mücadele veriyor olmasını da önemsemek gerekiyor. Bize ait kusur kavramını sadece Türk ve İslam dünyası eksenli olarak düşünmemek gerekir. Batı dışında kalan büyük bir dünyayı “bize ait kusur” bağlamına hapsetmek, zihnî körlük oluşturmak bakımından oldukça elverişli bir yaklaşımdır.

Hegemonyanın birçok alanda varlığını sürdürmüş olmasına rağmen Türkiye’nin toplumsal dinamizmi ve kültürel sürekliliği, emperyalist iktidar karşısında oldukça başarılı bir sınav verildiğine işaret eder. Bu çerçevede örgütlü yapıların ve bireysel ilişkilerin bağımlılık çerçevesinde siyasî açık tavra zorlanması, kültürel iktidarın dinamizm ve süreklilik karşısında çözülmekte olduğunu gösterir. Elazığ depremi gibi oldukça hassas ve acılı bir olayda bile “saygın” kimseler ahlakî suça yöneldi. Bu da kültürel iktidar kavramının belli sabitelerle izah edilemeyeceğini gözler önüne serdi. Kusurun bize ait olduğunu söyleyenlerin teorisine göre Türkiye kendi kabuğunu kırmak istedikçe direncin içeriden yükselmesi gerekirdi. Depremden çok kısa bir zaman sonra devlet kurumlarının Elazığ’a ulaşması hegemonyanın aracı unsurlarını rahatsız etmiş görünüyor.

Türkiye’nin içeride ve dışarıda birbiri ile ilişkili güçlerle mücadele etmek zorunda kaldığını belirttik. Bugün Libya ile yaptığımız ve münhasır ekonomik bölge sınırlarını belirleyen anlaşma somut olarak içeri ve dışarı ilişkisini gösteriyor. Doğu Akdeniz bağlamında herkesin takdir ettiği gelişmeleri doğrudan etkileyen bu anlaşma ile birlikte Türkiye’nin ufkunda bilirli bir genişleme olduğu açıktır. Türkiye’nin Libya’da kurmaya çalıştığı direnç hattını güçlendirmek için Kuzey ve Batı Afrika’da çalışmalar yapması da doğal bir gelişmedir. Aynı şekilde içeriden belirli çevrelerin Libya ile geliştirilmek istenilen ilişkileri durdurmak istemesi de anlamlıdır. Bunların Türkiye’yi ilgilendiren muhtemel olumlu sonuçlar hakkında bir öngörüye sahip olmadıklarını düşünemeyiz.

Enver Altaylı olayının ve benzerlerinin dikkatli bir şekilde takip edilmesi gerekiyor. Bağımlılık ilişkilerinin bütün kodlarını çözümleyebilmek için belki daha fazla zamana ihtiyacımız var fakat sürecin yerlilik ve millîlik açısından önemli olduğunu görmek gerekiyor. Geçmişte birçok yönden kuşatılmış olduğumuzu bugün daha iyi anlıyoruz. Buna rağmen Türkiye’nin başarısından bahsedebiliyorsak bunu uzun soluklu mücadele tarihimize borçluyuz. Bunun büyük bir başarı olduğunu teslim etmek gerekiyor. Oluşan tortuların birer birer ayıklanacağı anlaşılıyor.

#Enver Altaylı
#Türkiye
#Libya
#Batı Afrika
#FETÖ