İspanya, İrlanda ve Norveç niçin bir adım öne çıktı?

04:0030/05/2024, Perşembe
G: 30/05/2024, Perşembe
Selçuk Türkyılmaz

İsrail İngiltere’nin eseridir. Bu, tartışma götürmez bir gerçek. İsrail’i ortaya çıkaran Siyonizm de kolonyalist bir ideolojiydi. Temel fikirler itibarıyla Alman ırkçılığı ile birçok bakımdan örtüşüyor olsa da Siyonizm İngiltere’nin eseridir. İngiltere’nin özellikle ABD, Avustralya ve Yeni Zelanda’daki kolonizasyon faaliyetlerine ve bunların sonuçlarına bakılırsa Siyonizm ile Anglosakson yayılmacılığı arasındaki benzerlikler ortaya çıkarılır. Her ikisinin hedefleri de birbirine çok benzer. ABD’nin


İsrail İngiltere’nin eseridir. Bu, tartışma götürmez bir gerçek. İsrail’i ortaya çıkaran Siyonizm de kolonyalist bir ideolojiydi. Temel fikirler itibarıyla Alman ırkçılığı ile birçok bakımdan örtüşüyor olsa da Siyonizm İngiltere’nin eseridir. İngiltere’nin özellikle ABD, Avustralya ve Yeni Zelanda’daki kolonizasyon faaliyetlerine ve bunların sonuçlarına bakılırsa Siyonizm ile Anglosakson yayılmacılığı arasındaki benzerlikler ortaya çıkarılır. Her ikisinin hedefleri de birbirine çok benzer.

ABD’nin Osmanlı-İslam coğrafyasıyla ilişkisini ne İkinci ne de Birinci Dünya Savaşı ile başlatabiliriz. Bu ülkenin faaliyetlerini doğru bir bağlama yerleştirmek için 19. yüzyıla bakılmalı. Misyonerlik faaliyetleri ve bu çerçevede gelişen ABD okullarının ideolojisini kolonyal yayılmacılık bağlamında ele almadan anlamak mümkün değil. Aynı bağlama dâhil edilmesi gereken diğer unsurlar da çok önemlidir. Örneğin büyüklü küçüklü şirketlerin Levant’taki faaliyetlerinin ideolojik çizgisini ortaya çıkardığımızda geçmişi ve bugünü daha iyi anlayabiliriz. Fakat öncelikle ideolojik çizginin nelerden ibaret olduğunu ortaya koymamız gerekir. Avrupa’yı bir bütün olarak aynı torbaya koyduğumuzda gerçeklikten uzaklaşıyoruz. Bu bakımdan İngiltere-ABD çizgisinin temel unsurlarına yönelmek ve bunların diğerleriyle farkını belirginleştirmek gerekir. Çünkü çok uzun bir zamandan sonra özellikle İngiltere ve ABD’nin kabullenilmesi oldukça zor ideolojik bir katılıkla hareket ettiğini görebiliyoruz. Bu ideolojik katılığı analiz etmek gerekir. ABD de İngiltere gibi İsrail’in kuruluşuna fiilî olarak Birinci Dünya Savaşı’nda katıldı fakat Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri 19. yüzyıla dayanır.

İngiltere ve ABD ilişkisinin mahiyeti bu yazının boyutlarının oldukça üstündedir fakat İsrail söz konusu olduğunda hem halef selef ilişkisini hem de iç içe geçmişliği hatırda tutmamız gerekir. Bu ikiliye dâhil olmak bakımından Almanların heveskâr adımları da dikkat çekicidir. Onlar da Birinci Dünya Savaşı’nda İsrail’in ortaya çıkma sürecine dâhil olmuşlardı. O dönemde İstanbul’daki kimi Alman temsilcilerin bizimle müttefik oldukları hâlde Kanal Harekâtı’nın başarısından endişe duyduklarını biliyoruz. Fakat bunlar İngiltere ve ABD’nin İsrail projesinde bütün Avrupa’yı arkasına aldığını göstermiyor. Nitekim bugün İspanya, İrlanda ve Norveç Avrupa ülkeleri arasından sıyrılarak Filistin’i toprak bütünlüğü sağlanmış bir devlet olarak tanıdıklarını ilan ettiler. Aynı torbanın içine girmek istemediklerini görebiliyoruz. Peki, hangi ülkeler niçin özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD-İngiltere çizgisinde hareket etti? Bu, onlar için bir boyunduruk anlamına mı geliyor yoksa bir bütün olarak kolonyalist bir proje olarak hep birlikte İsrail’i inşa mı ettiler? Eğer İspanya, İrlanda ve Norveç’in adımları iyi analiz edilirse bu sorular doğru bir şekilde cevaplandırılacaktır. Anlamlı bir bütünden ziyade dönemsel bir uzlaşma vardı. Şimdi ise bu uzlaşmanın ortadan kalktığına şahit oluyoruz. Elbette bu da cevaplandırılması gerekli yepyeni soruları önümüze getiriyor.

Önceki yazıda sözünü ettiğimiz İsrailli terör gruplarının Avrupalı temsilciler, ABD’li ve İngiliz taraflara yönelik eylemleri elbette belirli bir plan dâhilindeydi. Bugün aynı terörist eylemleri İsrail devleti icra ediyor. Bir plan dâhilinde icra edilen bu terör faaliyetleri de bir fikrin sahaya yansıyan biçimleriydi. Eğer İsrailli terör gruplarının ve İsrail devletinin arkasında İngiltere ve ABD olmasaydı kimse bu terörist faaliyetlere cesaret edemezdi. Anglosakson ve Siyonist “derin yapılar” arasında bir uzlaşma vardı ve bütün yirminci yüzyılı bu “derin yapılar” şekillendirdi. Hem Avrupa hem de İslam coğrafyası bundan doğrudan etkilendi. Bahsi geçen derin yapıları tek başına ne “Yahudi” sermayesine ne de Anglosakson burjuvazisine indirgeyebiliriz. Bunlar “devlet aklı” dediğimiz şeyin temel bileşenleriydi. Fransız entelektüelleri ve Alman orta sınıfı bu derin yapılar karşısında varlık gösteremedi. Alman ve Fransız milliyetçileri ve muhalif hareketleri ABD, İngiltere ve İsrail üçgeninde kullanışlı bir malzemeydi.

Hem çuvaldızı hem de iğneyi kendimize batırabiliriz. Meşhur Türk akademisyenleri ve entelektüelleri, “Topraklarını sattılar” diyerek işin içinden sıyrılmamalıydı. Nihaî tahlilde satıldı denilen topraklar bir zamanlar Osmanlı-İslam coğrafyasının bir parçasıydı.

Bu aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kuva-yı milliye olarak tanımladığı Hamas’a özel bir yer ayırmak gerekir.

#Filistin
#İspanya
#Norveç
#İrlanda
#Selçuk Türkyılmaz