Filistin davasının, belki de tarihinde ilk defa, 7 Ekim’den sonra bütün dünyaya en doğru hâliyle anlatıldığına şahit olduk. Muhakkak önceki nesillerin mücadelesinin bu başarıda çok büyük bir payı vardı. Zaten Hamas’ın bir fikir olmasını sağlayan da bu devamlılıktı. 7 Ekim’de, kuşkusuz, Filistin tarihinde yeni bir safhaya geçildi fakat bu yeni safha yüz yıllık bir tarihin üzerine inşa edildi. Nihaî bir hesaplaşmaya girişildi ve İsrail’e büyük bir cevap verildi. Bu, o günlerde söylenenlerin aksine
Filistin davasının, belki de tarihinde ilk defa, 7 Ekim’den sonra bütün dünyaya en doğru hâliyle anlatıldığına şahit olduk. Muhakkak önceki nesillerin mücadelesinin bu başarıda çok büyük bir payı vardı. Zaten Hamas’ın bir fikir olmasını sağlayan da bu devamlılıktı. 7 Ekim’de, kuşkusuz, Filistin tarihinde yeni bir safhaya geçildi fakat bu yeni safha yüz yıllık bir tarihin üzerine inşa edildi. Nihaî bir hesaplaşmaya girişildi ve İsrail’e büyük bir cevap verildi. Bu, o günlerde söylenenlerin aksine İsraillilerin beklediği bir cevap değildi. Nitekim o günden sonra neredeyse bütün dünya temelinden sarsılarak Anglosaksonlar ve diğerleri şeklinde ikiye bölündü. ABD ve İngiltere 1917’deki deklarasyon ile İsrail’i kurmuş fakat aradaki bağın göze batmaması için ellerinden gelen bütün gayreti göstermişti. Aradaki bağları görünmez kılmanın en önemli aracı ise Yahudilere karşı geçen yüzyılda Avrupa’da ve Rusya’da uygulanan şiddetti. Siyonist İsrail de ABD ve İngiltere’nin insanlık karşısında suç kategorisine giren eylemlerle anılmaması için üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Bu, onlara geniş bir manevra kabiliyeti kazandırıyordu. Geri planda kalmanın ayrıcalığını sürdüremeyeceklerini 7 Ekim’de anladılar. Bu tarihten sonra İngiltere ve ABD Filistinlilere karşı işlenen bütün suçlara ortak olduklarını gösterdi. Bu, Hamas’ın içinde bulunduğu savaşın büyüklüğünü gösteren en önemli gelişmelerden biriydi.
Yaklaşık yüzyılda inşa ettikleri sistem ve zihinlerde oluşan algı derinden sarsılınca ABD ve İngiltere’nin yeni bir politika geliştirmekte zorlandığını gördük. Hiçbir kural tanımaksızın işlenen bütün cinayetlere ortak olduklarını göstermek için ABD, İngiltere ve Fransa’nın birbiriyle yarışa girmesi anlaşılır bir durum değildi. Her ne kadar dışarıdan devşirdikleri bağlı ve bağımlı yapılar da ABD, İngiltere ve Fransa’ya iman tazelemekte yarışsalar da bütün dünyada bu ülkelere ve Batı dünyasına nefretle yaklaşıldığını gösteren örnekler çoğalmaya başladı. İsrail’e destek veren ülkelerin bu nefreti görmediği düşünülemez. Peki, Anglosaksonlar Fransızlarla birlikte niçin geçmişin ihtiyatlı yaklaşımlarını geride bırakarak bütün dünyayı doğrudan tehdit etmeye başladı? Niçin geçmişin temkinli politikalarını bir kenara bırakarak Filistin’de etnik temizliğe giriştiler?
Gündeme getirdiğimiz sorulardan anlaşılacağı gibi bu ülkeleri ikiyüzlülükle suçlayarak herhangi bir cevaba ulaşmamız mümkün değil. ABD, İngiltere ve Fransa’nın herhangi bir dini temsil ettiğini de düşünemeyiz. Filistin’de etnik temizlik yaparken İsrailliler de Batı medeniyeti adına hareket ettiklerini her fırsatta dile getirmişlerdir. Elbette Batı medeniyeti ile kastettikleri Anglosakson hâkimiyetiydi. Batı kavramının umumî bir şemsiye olmadığını hadiseler gösterdi. Batı medeniyeti tamlamasında yer alan medeniyet kavramı da umumî bir ifade olmaktan çok uzaktır. Batı medeniyetinin neden ibaret olduğunu da Siyonizm’i tanımlayarak rahatlıkla anlayabiliriz. Siyonizm, en başta İngiltere ve ABD’de ortaya çıkmış, daha sonra Yahudiler tarafından benimsenmiş bir ideolojidir. Bu ideoloji Anglosakson kolonyal yayılmacılığının ürünüydü ve hedefinde Doğu Akdeniz’de Anglosakson hâkimiyetin kurulması vardı.
Anglosaksonlar Siyonist Yahudiler eliyle Doğu Akdeniz’de neredeyse bütün hedeflerine ulaştı. Fakat Filistinliler hiçbir zaman teslim olmadılar ve boyun eğmediler. 7 Ekim’deki o büyük cevapla bunu bütün dünya gördü. Filistinliler bunun bir ölüm kalım cevabı olduğunu biliyorlardı. Aylardır devam eden etnik temizliğe rağmen Filistin uğruna mücadeleden bir an bile geri durmamaları bildiklerinin kanıtıdır. Filistin davasının artık tam manasıyla bir halk mücadelesi şeklini aldığı ortadadır. Vatan uğruna ölüyorlardı, şimdi topluca ölüyorlar. Artık topluca şehit düşüyorlar. 7 Ekim’den sonra gördüğümüz sahnelerin büyük acıları yansıtması da bu sebeptendir. Bir halkın topluca şehit düştüğüne tanık oluyoruz.
İsmail Haniye topluca şehit düşenler arasındadır. O ve lideri olduğu hareket, İzzettin Kassam çizgisindeydi. Haniye, İslamcı bir hareket içinden çıktı ve tarihe öyle geçti. Daha şimdiden Filistin tarihinde eşsiz bir yere sahip olduğunu söyleyebiliriz. Gazze gibi küçücük bir yerde “büyük güçler” karşısında gösterdiği dirayet ve ortaya çıkan başarılarla İslâm tarihindeki yerini alacağına hiç kuşku yok.
İslamcı bir çizgide Anglosakson koloyalizmi ve emperyalizmi karşısında en uzun soluklu mücadeleyi vermiş olmanın ayrıcalıklı şerefi de bu uğurda şehit düşenlerin aziz hatırasıdır. Cennet onlara mekân olsun.