İngiltere ve ABD öncülüğündeki mihver devletleri II. Dünya Savaşı’ndaki Almanya’nın rolünü üstlenmişe benziyor. Almanya’nın saldırgan tutumunun temelinde Birinci Dünya Savaşı’nı görenler haksız değildi. Zaten bu sebeple Birinci Dünya Savaşı’nın bitmemiş bir savaş olduğu söylenmiştir. Daha doğrusu bu savaşın meydana getirdiği düzen ile İngiltere ve ABD’nin kazanımları koruma altına alınmıştı. Hitler İngiltere ve ABD merkezli bir düzen karşısında Alman milliyetçiliği temelinde hareket etti. Tabiri caizse İngiltere ve Fransa tarafından geliştirilen uygarlık kavramı ile Almanların kültürü savaşa tutuşacaktı. Herhangi bir yanlış anlaşılmaya yol vermemek için Norbert Elias’ın uygarlık ve kültür kavramlarına yüklediği anlamları hatırlatmak isterim. Elias, uygarlık kavramının İngiliz ve Fransız kolonyalizmi tarafından belirlendiğini ve bu kavramın yayılmacı bir anlama sahip olduğunu söylemişti. İkinci Dünya Savaşı’nda da İngiltere ve ABD’nin temsil ettiği zihniyet galip geldi. Rol değişiminin altını özellikle çizdim. Çünkü bu sefer bu iki ülke var olan düzenin yıkılmakta olduğunu görüyor.
Ukrayna Savaşı arifesinde demokratik ve totaliter rejimler karşıtlığı ideolojik yaklaşımların yaygınlığını gösterecek nitelikteydi fakat geçmişte bu karşıtlığın değerini galipler tayin etmişti. Eğer İngiltere ve ABD Ukrayna’da Rusya’yı mağlup etseydi geleneksel propaganda araçlarıyla ideologlara alan açılacak, Anglosaksonların kapsayıcı anlayışının başarısı üzerine söylevler verilecekti. Buna karşın hadiseleri dışarıdan izleyenler İngiltere ve ABD’nin Ukrayna Savaşı’nı başlatma kararlılığı karşısında şaşkınlığını gizleyemiyordu, bu iki ülkenin Anglosakson merkezli dünyanın çökmekte olduğu tezine inandıkları aşikârdı. Saldırgan bir tutum takınmalarının sebebi de buydu. Savaş istedikleri gibi gitmeyince demokrasi ve totaliter rejimler karşıtlığı gözden düştü. Bu savaşın başladığı günlerde hem Putin hem de Cumhurbaşkanımız Erdoğan jeopolitiğin dönüşü kavramını kullandı. Değerli toprakların kazanımına dayalı savaş geriye dönüyordu. Birinci Dünya Savaşı şartlarına dönüşün gündeme gelmesi de bu sebeptendir.
İsrail, Birinci Dünya Savaşı’nın galiplerinin eseriydi. İngiltere ve Fransa’nın yayılmacı siyaseti İslam’ın merkez coğrafyasında galip gelmiş, Anglosakson jeopolitiği belirleyici olmuştu. Yahudi ilahiyatı Anglosakson jeopolitiğinin hizmetine sunuldu. Yahudilere yurt arayışı fikri de bu yayılmacı anlayışın ürünüydü. İngiltere ve ABD İsrail’i kurduktan sonra sütre gerisine çekildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Anglosakson merkezli dünyanın ideolojik araçları çok daha etkili bir şekilde kullanıldı. Bu dönemde, Müslümanlarla Avrupalılar arasında dayanışma olmalı tezini güçlü bir şekilde gündeme getirenler çok tehlikeli bir oyunun içine girdi. Onlar da dinî kavramları Anglosaksonların hizmetine sunmak istedi. Bunda başarılı olduklarını söyleyebiliriz. İbrahimî dinler Anglosaksonların hizmetine sunulmak istendi. Bu dönemde Batı hayranlığı kavramının birtakım çevrelerde vücut bulması oldukça önemliydi. Bunun İsrail hayranlığına dönüşmesi fazla bir zaman almadı. Hâlbuki jeopolitik bir saldırganlık vardı ve bunu karşılaması gerekenler de o toprakların sahipleriydi. Fakat İslam’ın merkez coğrafyasıyla ilgili yoğun bir ideolojik karartma vardı. Bu dönemde Yahudi ilahiyatının öne çıkması ve Anglosakson yayılmacılığının görünmez kılınması son derece önemlidir.
7 Ekim 2023 gerçek anlamda bir dönüm noktasıdır. Dikkat edilirse son bir yılda Yahudi ilahiyatının açıklayıcı olmaktan uzaklaştığı görülür. Batı ve Avrupa gibi kavramlar da son bir yılda gözden düştü. İngiltere ve ABD eski dönemlerin, hatta 19. yüzyılın yayılmacı siyasetini raftan indirdi. Avrupalı diğer devletlerin Anglosakson yayılmacılığı karşısında öne atılıp atılmayacakları sorusunun hâlâ net bir cevabı yok fakat Batı ve Avrupa kavramlarının kapsayıcı olmadığı artık çok açık. Kassam Tugayları perdeyi yırtıp attı, sahnenin arkasındakiler ortaya çıkmak zorunda kaldı. Yahudilerin yeni Hitler’i kim olacak sorusu bu sebeple çok önemlidir. Hiç kimse artık Yahudi düşmanlığı propagandasına pirim vermiyor. Bugün bütün dünya Anglosaksonların yayılmacı bir ideolojisi olarak Siyonizm’i konuşuyor ve lanetliyor. Bu, yeni bir antisemitizm dalgası değil, Yahudilerin kendi içindeki bir hesaplaşmanın konusudur. İngiltere ve ABD Filistin’deki soykırımın doğrudan bir parçasıdır fakat onlar hâlâ sütre gerisinde kalmayı tercih ediyor. Bu da kilisenin ve havranın sorunudur.
Kilise ve havranın aksine caminin bu sürece başından beri inanılmaz bir metanetle karşı durduğunu ifade etmeliyiz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.