Fikir yerine yaşam biçimi farklılığı: Beyaz Türklere karışmış muhafazakâr muhalefet

04:008/08/2019, Perşembe
G: 8/08/2019, Perşembe
Selçuk Türkyılmaz

Yeşilin korunması, yeşil alanların genişletilmesi ve doğal çevrenin zenginleştirilmesi Türkiye’nin temel politikasıdır. 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren yerel yönetimlerde meydana gelen zihniyet değişimi yeşil alanların korunması ve genişletilmesi yönünde sistemli bir yaklaşıma işaret ediyordu. Bunun neticesinde yeni iş sahaları ortaya çıktı ve yaygınlaştı. Fidan yetiştiriciliği bir sektör hâline geldi. Belki de belediye hizmetlerinden sonra ilk önemli değişim ağaç, orman, yeşil alan bağlamında

Yeşilin korunması, yeşil alanların genişletilmesi ve doğal çevrenin zenginleştirilmesi Türkiye’nin temel politikasıdır. 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren yerel yönetimlerde meydana gelen zihniyet değişimi yeşil alanların korunması ve genişletilmesi yönünde sistemli bir yaklaşıma işaret ediyordu. Bunun neticesinde yeni iş sahaları ortaya çıktı ve yaygınlaştı. Fidan yetiştiriciliği bir sektör hâline geldi. Belki de belediye hizmetlerinden sonra ilk önemli değişim ağaç, orman, yeşil alan bağlamında yaşandı. Bu sürecin hâlâ devam ettiğini söyleyebiliriz. Batı Anadolu dağlarında gözle görülür bir değişim yaşanmakta ve hatta bu değişim dağlık alanların sakinlerini iktisadî açıdan olumlu yönde etkilemektedir. Bu durum elbette Türkiye’nin genel kalkınmışlığı ile yakından alakalıdır.



Büyük sermayenin ulaşamadığı alanlarda geleneksel yaşamın, güçlenen iktisadî hayatla birlikte direncinin artacağı izaha muhtaç olmayan bir durumdur. Açıkça söylemek gerekirse kozmopolit olmayan yaşam alanlarının kendi içinde yaşadığı yıpratıcı olmayan değişimler geleceğe dair çok önemli işaretlerdir. “Şehirli” olanın gelenekselin ilkelliğine övgüler düzdüğü dönemler geride kaldıkça şikâyetin “modern” olandan gelmesi oldukça ilginçtir. Bu tepkinin “yerlilerin ödünç alınmış oryantalizmi” şeklinde tanımlanması çok da yanlış değildir.

Şıklık olması bakımından Knut Hamsun’un Dünya Nimeti adlı nefis romanını hatırlatmama izin verin. Bu romanda da benzer çatışmalar işlenmektedir. Romanın başkahramanı şehirli yaşamı tercih ettiği için, oğlunun kimliğini kaybedeceğinden endişelenir. Şimdilerde bu oğlanın köyünün değişiminden şikâyetçi olduğu zamanları yaşıyoruz. Açlık’ta da şehirde tutunamamış bir entelektüelin hayatı anlatılır.

Büyük sermaye ve onun yedeğindeki sınıfların para gücü Türkiye ölçülerinde hatırı sayılır boyuttadır. Bu güce sahip olanlar istedikleri alanları ele geçirmek istiyor. Özellikle sahil kentlerinin çok hızlı bir değişime tabi olması dikkat çekicidir. Sermaye, yönetim, insan ve yaşam biçimi faktörlerinin bir araya gelerek geleneksel olanı ötelediği bir süreç yaşıyoruz. Bu alanlarda geleneksel olanın direnebilmesi için iktisadî açıdan güçlenme temel şarttır. 1980’lerden sonra yaşanan hızlı değişimi iktisadî güçsüzlükle de izah edebiliriz. “Modern” olan “gelensel” olanı ötelemek istiyor.

Kozmopolit ve yerli arasındaki mücadelenin yaşam biçiminin dayatılması üzerinden devam ettiğini söyleyebiliriz. Gerilimin fikrî boyuttan yoksun oluşunu önemsemek gerekir. Bu şartlarda doğrunun ve yanlışın, yalanın ve gerçeğin önemi kalmıyor. İhtilalci bir karşıtlık da söz konusu değildir. Oluşturulan yapay gerçekliğin gücü nispetinde kitlelerin etkileneceği hesap edilmektedir. Süreç, bir yönüyle Gezi Parkı Kalkışması’nı andırmaktadır. Yapay gerçeklik üzerinden şiddetli bir karmaşa yaşanmıştı. Yaşam biçimi farklılığı üzerinden iktidarı devirmek istemişlerdi. Yaşam biçimi farklılığından başka herhangi bir fikrî boyutun olmaması hem güç hem de güçsüzlüktür.

Muhafazakâr muhalefetin “beyaz Türkler” ile buluşması tesadüfî değildir

Türkiye’de bugün bütün muhalefet biçimlerinde fikrî boyutun eksikliği ortak bir özelliktir. 15 Temmuz’da FETÖ’nün başarısızlığını bu açıdan da değerlendirmek gerekir. FETÖ; Erdoğan’ı devirerek Türkiye’yi Amerika, İngiltere ve İsrail adına ele geçirmek istemişti. Fakat örgütün en az elli yıllık tarihinde böylesi büyük işlerin üstesinden gelmek için hiçbir fikrî çalışması olmadı. Zira örgütün gücü elemanlarının yapay gerçekliğe teslim olmasından geliyordu. Muhafazakâr muhalefetin dâhil olduğu diğer unsurlar da yaşam biçimi farklılığı ve yapay gerçeklik temelli bir yaklaşıma sahiptir. Suriyelilere yönelik nefret söyleminin de yaşam biçimi farklılığı üzerinden yükseldiğini ilave edelim. Muhafazakâr muhalefet unsurlarının “beyaz Türkler” ile buluşması tesadüfî değildir. 20. yüzyılda Türkiye’de kapitalizmin en vahşi biçimleri yaşandı. Özellikle geçen yüzyılın ikinci yarısında sermayenin doğaya verdiği zarar, İzmir gibi şehirlerde hâlâ giderilememiştir. O çevrelerin günümüzde suret-i hakkı temsil ettiklerini söyleyemeyiz. 2013’ten sonra önemli bir karşıtlık süreci oluşturduklarına inanıyorlar.

“Beyaz Türkler küsmüş”, bulundukları alanlardan uzaklaşarak yeni yaşam biçimleri inşa etmişlerdi. Yaşam biçimlerinin serpilip güçlendiği alanlar genişledikçe yeni yerleri işgal etmek istediklerini söyleyebiliriz. Küskünlük dönemi geride kaldı. Fakat geleneksel olan direndikçe de gerilim artıyor.

#Doğa
#Knut Hamsun
#FETÖ