Türkiye, 15 Temmuz Darbe ve İşgal Girişimi’nden sonra Batı ile ilişkilerinde önemli bir gerilim yaşadı ve bu hâlâ devam ediyor.
Batı Avrupa ülkeleri, Yunanistan ve elbette Amerika, İsrail örgütü sorumlu tutan bir açıklama yapmadı. Bu, onların ülkeler ve coğrafyalar hakkındaki temel yaklaşımlarını gün yüzüne çıkaran bir suskunluktu. 19. ve 20. yüzyılın en önemli ve işlevsel Batı kaynaklı kavramları bir anda hükümsüz kaldı. Daha düne kadar Batı demokrasisi ibaresiyle başlayan yazı ve konuşmalar bir anda gündemden düşüverdi. FETÖ’nün Batı adına hareket eden bir örgüt olduğu da belirgin hâle geldi. Batı’nın sessizliği Türkiye’ye de yansıdı.
Türkiye’nin bir devlet olarak varlığına, milletine ve kendini var eden değerlere karşı açıkça savaş ilan etmiş bir örgüte karşı ne kadar etkili bir mücadele içinde olduğu hususu tarafsız bir şekilde tartışılmıyor. Bu konuyu işleyen çevrelerin niyetleri hakkında bir sorgulama yapacak değiliz. Fakat ileri sürülen fikirler, karmaşık bir durumun varlığına işaret ediyor. Devletin FETÖ karşısındaki mücadelesi farklı merkezler tarafından eleştiriye tabi tutulurken sosyolojik planda olup bitenlere dair tanımlayıcı bir yaklaşımdan söz edilmiyor. Hâlbuki mesele salt güvenlik alanını ve de devlet kurumlarını ilgilendiren bir mesele değildir. Derin sessizliğin anlamı hakkında söz söylemek gerekir.
Türkiye’nin bir devlet olarak FETÖ’ye karşı mücadelesi elbette önemli ve tüm alanlardaki mücadeleyi etkiler. Hatta hukukî bir mücadele olmak bakımından asla alternatifi yoktur. Zaten şu ana kadar darbe girişimi gibi en ileri düzeyde bir suçla karşı karşıya olmasına rağmen “devlet”in hukuk dışına çıktığına dair bir iddiadan bahsedemeyiz. Hukukî açıdan birtakım kararlar tartışılsa bile bunlar da hukukun içindedir. Fakat FETÖ eksenli bütün tartışmaların devlet merkezli yapılıyor olması önemsenmesi gerekli bir eksikliktir. Bu, konunun sessizliğe havale edildiğinin bir göstergesidir ya da sorumluluk almaktan kaçınıldığına delalet eder. Konunun, sadece sorumluluktan kaçınma ile izah edilmesi de doğru değildir. Zira bilinçli bir sessizliğin başka anlamlar içermesi gayet tabiî bir durumdur. FETÖ, onlarca yılın bir ürünü ise bundan daha başka bir durum da olamaz.
Batı sessiz kaldı çünkü FETÖ onların eseriydi. Bugün büyük karmaşa, eksen kayması ve güç kayması şeklinde tanımlanan küresel gelişmelerin uzun zamandır tartışıldığını biliyoruz. Hatta Batı’nın durgunluk ve gerileme sarmalının içinde olduğuna dair iddialar çok daha önceleri dile getirilmişti. FETÖ ve benzer yapılar tarafından alternatif güç merkezlerinin daha başlangıç aşamasında boğulmasının hedeflendiği anlaşılıyor. Bu açıdan Türkiye’nin Batı uzantısı yapılarla mücadelesi elbette alkışlanmayacaktır. Fakat Türkiye’nin kendi içinde güçlü bir karşı duruş sergileyememesi oldukça anlamlıdır. Bu, Batı’nın sessizliğinin Türkiye’ye yansımasından başka bir şey değildir.
Türkiye’nin, devlet olarak FETÖ karşısında özellikle güvenlik kurumlarını eksene alarak bir mücadele yürütüyor olması birçok bakımdan eleştiriye tabi tutulabilir. Hatta diğer alanlarda FETÖ ile irtibat ve iltisakı malum şahısların güç devşiriyor olması da devletin zaafı şeklinde yorumlanabilir. Açıkçası şahsî kanaatim de bu yöndedir. Fakat buradan FETÖ ve benzer yapılarla mücadeleden vazgeçildiği gibi bir anlam çıkartılmasının mümkün olmadığı da açıktır. 2012’den bu tarafa yaşanılan süreç bunun tam aksini göstermektedir. Türkiye bağımlı yapıların tasfiyesi yolunda bir fikre sahiptir ve bunu kararlı bir şekilde uygulamaktadır. Herhangi bir aktör, her şeye rağmen, aksi yönde adımlar attığında bu doğrudan kendisini etkileyecektir. Çünkü bağımlı yapılar karşısındaki duruş bizzat millete aittir ve bu bir fikre dönüşmüştür. Bu fikir karşısında hiçbir güç duramaz. Erdoğan’ın, yeni bir dönemin eşiğindeyiz, cümlesini biraz da buradan görmek gerekir.
Büyük değişimler bir anda yaşanmaz. Türkiye büyük değişimlerin başındadır. İrade ve kararlık bakımından bir eksiklikten bahsedemeyiz. Fakat bu değişimin etkilerini her alanda aynı zaman diliminde göremeyeceğimiz muhakkaktır. Değişimin, en çok yakın coğrafyamızda heyecan yaratıyor olması çok ilginçtir. Bu heyecanın çok zengin siyasî ve kültürel anlamlar taşıdığı da muhakkaktır.
Türkiye fikri, kendi kendini güçlendiriyor ve geleceğe taşıyor. Muhatap olduğu sessizlik güçsüzlüğüne değil, derin etkilerine işaret ediyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.