Eğer Frantz Fanon yaşasaydı İsrail’in Siyonist askerlerinin Filistinli tutuklulara cinsel açıdan tecavüz etmesiyle ilgili analitik makaleler yazardı. Aslında günümüzde Fanon’un ilmî niteliklerine uyumlu yazarlar fazlasıyla mevcut fakat nedense bizden bir Frantz Fanon çıkmıyor. Hâlbuki İsrailliler de Cezayir’de Fransızların yaptıklarını tekrarlıyor. Üstelik İsrail’in müstemlekeci askerlerinin eylemleri çok uzaklarda değil. Fanon gibi yazmak için Hamas ile ideolojik bir bağ kurulmasına gerek yok.
Eğer Frantz Fanon yaşasaydı İsrail’in Siyonist askerlerinin Filistinli tutuklulara cinsel açıdan tecavüz etmesiyle ilgili analitik makaleler yazardı. Aslında günümüzde Fanon’un ilmî niteliklerine uyumlu yazarlar fazlasıyla mevcut fakat nedense bizden bir Frantz Fanon çıkmıyor. Hâlbuki İsrailliler de Cezayir’de Fransızların yaptıklarını tekrarlıyor. Üstelik İsrail’in müstemlekeci askerlerinin eylemleri çok uzaklarda değil. Fanon gibi yazmak için Hamas ile ideolojik bir bağ kurulmasına gerek yok. Bunun için gerekli olan en önemli nitelik kolonyalizm ve emperyalizm hakkında bir şeyler bilmiş olmak. Konuyu efendi köle ilişkisine sıkıştırmak çok büyük bir haksızlık.
Fanon’un istisnaî bir entelektüel olduğunu elbette biliyorum fakat Siyonist askerlerin ruh durumuyla ilgili analitik çalışmaları bir tarafa bırakın, ortalık Hamas’a ve liderlerine yönelik eleştiriden geçilmiyor. Kimi Yahya Sinvar’ı Şiî İran’la görüştüğü için eleştiriyor kimi 7 Ekim direnişine kalkıştığı için Hamas’ı Gazze’de kitlesel ölümlere sebep olmakla suçluyor. Bu ikincilerin ne demek istedikleri tam olarak anlaşılmıyor, fakat direnişin ne olduğuna dair bir fikirden yoksun oldukları da ortada. Fakat bunlar kadar önemli diğer bir grubu ise doğrudan Hamas karşıtlığına soyunanlar oluşturuyor.
Ağırlıklı olarak
7 Ekim’den itibaren Siyonist İsrail’in soykırımcı saldırılarını, hırsızlık da dâhil olmak üzere diğer suçlarını kolonyalizm bağlamında değerlendirmeye çalıştım. İsrail’in bu yönünün geri planda kalması veya üzerinde konuşulmaması çok şaşırtıcıydı. Oysa Maxime Rodinson gibi Türkiye’de iyi bilinen Yahudi kökenli oryantalistler dahi oldukça erken bir dönemde İsrail’i kolonyal bir yapı olarak tanımlamışlardı. Buna karşın Türkiye’de İsrail’in suç teşkil eden bütün faaliyetleri Yahudi ilahiyatı çerçevesinde ele alındı. Buradan çok rahatlıkla antisemitizm suçlaması çıkıyordu. Bu sebeple 7 Ekim’den önce herhangi bir kimsenin İsrail’le alakalı sorunları konuşurken antisemit olmadığını ispata çalışması yaygın bir davranış biçimiydi. Hâlbuki İsrail-Filistin karşıtlığının Yahudi ilahiyatı ve antisemitizm ile doğrudan bir ilişkisi yoktu. Fikir hayatımız gerçeklikten kopuşla maluldü. Böylelikle ne dinî ne de dünyevî olan görülebiliyordu.
Körlüğün en önemli sonuçlarından biri Hamas gibi Filistinli grupların postkolonyal dönemin kurucu ögelerini fark edememektir. Bununla bağlantılı olarak edebiyat dünyası gerçeklikten uzaklaştı. Belirli çevrelerin bir taraftan muhalif kimlikle öne çıkarken diğer taraftan küresel hâkimiyetin emperyalist unsurları ile aynı dili kullanmaları sorunun boyutları hakkında biraz olsun fikir verir. Oryantalist literatür bütün kavramlarıyla fikir hayatımızı istila etti. Fanon’u anmamız boşuna değil. Zira o da bahsi geçen hâkimiyetin insan psikolojisi üzerindeki uyuşturucu etkisine odaklanmıştı.
Hâlbuki 7 Ekim’den sonra Hamas’ın bir fikir olduğu yönündeki tespit yaygın kabul gördü. Filistinliler yaklaşık yüz yıllık bir dönemin sonunda ilk defa bu fikri bütün dünyaya sarih bir şekilde anlatma başarısı gösterdi. Filistinliler içinde bulundukları hakikati bütün dünyaya anlatabilecekleri bir dil yakalamışlardı. Böylelikle farklı coğrafyalarda kolonyalist ve emperyalist hâkimiyet biçimlerine maruz kalmış milletler Filistin mücadelesinde kendilerini gördüler. Hamas kuşatıcı bir fikri temsil ediyordu. Yeni dil ile bunu dünyaya anlattılar.
Hamas, İslamcı bir harekettir fakat 7 Ekim’den sonra alışılmışın dışına çıktıkları da inkâr edilemez. Bu karmaşık ve anlaşılması zor bir sürece karşılık gelir. Bu durumu “Hamas’ı İsrail kurdu ve zaten 7 Ekim’de oyuna geldiler”, “Hamas İsrail’in tuzağına düştü ve katliam bu sebeple oldu”, “Yahya Sinvar İran’a yaklaştı”, “İhvan’ı İngilizler kurduğu için Hamas da İngilizlerin eseridir” gibi basmakalıp yaklaşımlarla analiz etmek mümkün değildir. Mümkün olmadığını zaten hadiseler fazlasıyla gösteriyor fakat insan Ömer Muhtar filmini hatırlamadan da edemiyor. Bir İtalyan subay Ömer Muhtar için kendini feda eden gence merhamet gösteriyor güzel bir hayat sürmesi için itirafta bulunmasını tavsiye ediyor. Filmde en önemli karakterlerden biri olan meşhur Graziani, kendi subayına “sen benden de zalimsin” diyor. Sonra askerlere dönüp Ömer Muhtar’ı satmayan bu gence işkence etmemelerini, onun üstünü başını temizlemelerini ve sabahleyin erkenden idam etmelerini emrediyor. Bu, filmin en etkileyici sahnelerindendi.
Filistinlilerin mücadelesini eleştirebilirsiniz ama mütemadiyen katledilmelerinden onları sorumlu tutmak herhâlde Fanon’u anmamız için yeterli bir sebeptir. Bu, hakikaten psikolojinin mevzusudur.