Bekâ meselesi, söylem avantajı elde etmek için uydurulmuş bir kavram değildi. Seçim atmosferinde Erdoğan karşıtlığına malzeme yapıldı ve Türkiye’ye uluslararası alanda uygulanan baskılar gündemden uzak tutuldu.
Bu baskıları Türkiye ile sınırlı tutmak elbette doğru olmaz. Yakın coğrafyamızın neredeyse her köşesinde klasik emperyalist devletlerin yeniden yoğun faaliyetler içinde olduğunu görüyoruz. Onların, coğrafyanın sunduğu imkânları kontrol altında bulundurmak için yeniden harekete geçtiklerini biliyoruz. Emperyalizmin tarihine çok yüzeysel bir bakış bile bekâ meselesinin, “dış güçler safsatası” çerçevesine indirgenemeyeceğini gösterir. Fakat nedense FETÖ meselesi de dâhil olmak üzere gözümüzün içine kadar sokulan emperyalist müdahaleleri, sosyal medya lümpenliğine kurban eden bir bakış var. Türkiye’nin karşılaştığı ve mücadele etmek zorunda kaldığı meseleleri bir kenara bırakıp bütün mesailerini yapay gündemler üzerinden politik duruş inşa etmeye harcıyorlar.
Emperyalist devletler tekrar geldi ve inanılmaz bir baskı uyguluyorlar. Baskıların doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye ile alakalı olduğu görülüyor. Coğrafyayı harekete geçirecek tek merkezin Türkiye olduğunu biliyorlar. Bu bilginin de geçen yüz yıllardan miras olduğu açıktır. Aynı anda Sevakin Adası, Libya, Tunus ve Mısır’a baskı uygulanmasını Türkiye’de çok az bir çevrenin gündemine aldığını görüyoruz. Bahsi geçen yerlerde ve Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren alanlarda BAE, Suudî Arabistan ve Mısır eliyle baskı uygulanmasıyla bekâ meselesinin hafife alınması arasında bir bağ olduğunu düşünmek elbette abartılı bir yaklaşım değildir.
Muhalefet, fikrî olgunluk ve kişisel tekâmül açısından son derece önemlidir. Bir muhalif olarak yola çıktığınızda karşılaşabileceğiniz güçlükleri az çok tahmin edersiniz. Fakat tahammül etmek zorunda kaldığınız zorluklar sizi ve beraber hareket ettiklerinizi bu mücadelenin içinde eğitir. Bu da bütün bir ülke açısından önemli bir kazanıma dönüşür. Aslında yenileşme de budur. Erdoğan’ın da temsilcisi olduğu gelenek bu muhalefetin güzel bir örneğini oluşturmak bakımından tarihî mirasımızdır. Bugünün muhalif yapıları açısından o dönemlerde alınabilecek dersler olduğunu düşünüyorum. Elbette bu tarz bir hareketin de kendi içinde taşıdığı zaaflar vardır. Konumuzla alakalı olmadığı için bu zaaflara değinmeyeceğim. Ölçülü bir muhalefetin fikrî olgunlaşma ve kişisel tekâmül açısından kötü bir şey olmadığını ifade etmekle yetinelim.
Türkiye’de ve Araplar arasında İngiltere, Amerika, Fransa ve diğerlerinin coğrafyanın doğal sahibi olduğu ve onlara karşı kimsenin başarı şansının bulunmadığına inanan çevreler var. FETÖ elebaşının Türkiye’yi kastederek İngiltere karşısında kazanma şansları yok dediği rivayet edilmişti. Bunun rivayet düzeyinde bir söz olmadığını Haçlılara yönelik övgülerinden anlayabiliriz. Bu sözün ima ettiği anlam dünyasını içselleştirdikleri 15 Temmuz’da görülmüştü. 15 Temmuz’dan sonra, neden İngiltere’ye ve Amerika’ya inanıyorlar, sorusuna cevap bulunmalıydı. Gerçek muhalefet bu çerçevede oluşmalıydı. Hatta Erdoğan Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve İsrail’e karşı verdiği mücadelenin olası eksikliği üzerinden eleştirilmeliydi. FETÖ gibi bağımlı yapılar, Türkiye içinde ve yakın coğrafyamızda anılan ülkelerle birlikte hareket ettiği için 15 Temmuz yaşandı. Bir siyasî muhalif bir saate varan konuşmasında FETÖ konusunu sadece adaletsizlik bağlamında ele alıyorsa coğrafya konusunda söyleyebileceği hiçbir şey yoktur. O esnada salonun alkıştan yıkılıyor olmasını da anlamlı bulmak gerekir. Bu, doğal bir muhalefet hareketi olarak görülemez. Fikrî olgunluk ve kişisel tekâmül açısından da kıymet-i harbiyesi yoktur. Bu tarz girişimler bünyesine dâhil ettikleri üzerinde yabancılaştırıcı bir etkiye sahip olur. Bunun örneklerini de geçmişte gördük.
Eski siyasî şahsiyetlerin Erdoğan’a muhalif olmasında herhangi bir sakınca yok. Onları salt muhalif oldukları için eleştirmek doğru değildir. Fakat bu şahsiyetlerin emperyalizmin coğrafyamızdaki yıkıcı faaliyetleri, Türkiye’ye doğrudan müdahaleleri ve bu çerçevede araç olarak kullanılan bağımlı yapılar hakkında fikirlerini merak etmek de bizim hakkımızdır. Geçmişte elde edilen başarıları kendi hanelerine yazabilirler, fakat FETÖ konusunda geçmişte ve bugün sahip oldukları fikirler kişisel olmaktan çıkmıştır. FETÖ konusunu hukukun alanına sıkıştırarak sorumluluktan kurtulabileceğini düşünmek en azından büyük bir yanılgıdır. Bu da bekâ meselesidir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.