FETÖ’nün çözülmesi ve Türkiye’yi ahtapot gibi saran derin yapının deşifre edilmesi çok büyük bir başarı olarak tarihe geçecektir fakat böylesi bir sonuca kolaylıkla ulaşamayacağımız da açıktır. Erdoğan’ın FETÖ’yü çözme ve derin yapıyı deşifre etme mücadelesi neredeyse on yıldır devam ediyor fakat elini taşın altına koyması gereken kişiler risk almaktan kaçınıyor. Bu da hâlâ sürecin başarısına yönelik bir güvensizliğin söz konusu olduğunu gösteriyor. Geçmişte kritik ve önemli makamlarda görev alanların konum belirlemekte zorlandığını söyleyebiliriz. Bunun bilgisizlikten kaynaklanmadığı da açıktır.
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorunu süreç analizi yapmak suretiyle daha anlaşılır hâle getirme şansımız var. Bugün sıkça yapıldığı gibi dönemsel olayları analiz edip gündemimizi tarihsel bağlamdan kopartarak belirlersek taraflara öfkelenmekten başka bir şey yapmış olmayacağız. Hâlbuki olayların bağlamını belirlemek gerçekten önemlidir.
Israrlı bir şekilde FETÖ hadisesinin hukukî bir meseleye indirgenmesine tepki gösterdim. Böylesi bir odaklanmanın sakıncalarına değinmeye çalıştım. Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un da benzer bir hataya düştüğünü çok rahatlıkla söyleyebilirim. Aynı şekilde konuyla samimi olarak ilgilenen birçok kimse, ülkemize ve coğrafyamıza karşı emperyalizmin en büyük müdahalesini liberal hukuk normları ile tanımlamaya çalışıyor. Kötü niyetli yaklaşımları bir kenara bıraktığımızda FETÖ’nün ülkemize ve coğrafyamıza yönelik faaliyetlerini tanımlama sorunu ile boğuşmaya mecbur olduğumuz açıktır. 2009’da askerlerin sivil mahkemede yargılanmasının önünün açılması gibi bir hadise üzerinden FETÖ’ye karşı verilen mücadelenin zaafından bahsetmek, gerçekten konuyu hiç anlamamış olmak manasına gelir. Böylesi bir gelişmeden üzüntü duymamak elde değil.
Geçmişte Türkiye’de devlet aklı dağınıktı, kurumlar arasında ve kurumların kendi içinde belirli bir akıl etrafında birleşme söz konusu olamıyordu. 90’ları heba etmemiz çok büyük kayıplara neden olmuştu. Bizatihi devlet kurumlarının, devleti yıpratan bir anlayışa teslim olduğunu görebiliyorduk. Seksenli ve doksanlı yıllarla ilgili çok acımasız eleştireler yapıldığına şahit olduk fakat devlet kurumlarında oldukça kritik görevler almış kimselerin pişmanlık gösterdiğini ya da kendilerine yönelik eleştirel bir yaklaşım içinde olduğunu görmedik. Bu durumun muhafazakâr dindarlar için de geçerli olduğunu söyleyebilirim. Konuşanlar ya “ortaya” konuşuyor ya da başkalarının hataları üzerinden kendini aklamaya çalışıyor. Hâlbuki geçmişin sağlıklı bir şekilde süreç analizi ile anlaşılabileceği açıktır. Bunun için de çok kapsamlı bir bakış açısına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Daha açık bir ifade ile ideolojik olmayan kapsamlı teorik yaklaşımlara ihtiyaç var.
Konuyu kişisel geçmiş ile sınırlandırmamak gerekir. Eğer öyle bir davranış içine girilirse muhakkak çok yanlış sonuçlara ulaşırız. Geçmişte önemli makamlarda bulundukları hâlde açık bir tavır almamış, alamamış ya da konunun önemini kavrayamamış kişilerin bugün FETÖ’yü anlatma gibi bir gayretkeşlikle kamuoyu oluşturmaya çalışmaları Türkiye’nin karşı karşıya olduğu küresel sorunları kişisel geçmiş ile sınırlandırmaya bir örnektir. Bu türden anlamsız gayretkeşliklerin küresel emperyalist saldırıların mahiyetini anlama çabalarını gözden düşürmek gibi bir tehlike içerdiğini görmek gerekir. Vatanımıza, milletimize ve dinimize yönelik saldırıların ciddiyetini göz önünde bulundurduğumuzda kişisel geçmişin önemsizliği ortaya çıkar.
Geçmişte kurumlarda “ehliyet ve liyakat” sahibi kişilerin sorumluluk almaktan imtina etmesi gibi bugün de çözmek mecburiyetinde olduğumuz sorunun büyüklüğü ile kıyaslanamayacak bir lakaytlık içinde olduğumuz açıktır. Burada güvenlik bürokrasisinin istisnai bir yere sahip olduğunu mutlaka vurgulamak gerekir. Böylesi bir lakaytlığın büyük oranda fikir birliğine varılamamasından kaynaklandığını zannediyorum. Yetmişlerde bu, seksenlerde şu, doksanlarda o yanlışları yaptık şeklindeki cümlelerle, kişisel rahatlıklara kurban edilemeyecek kadar hayatî bir dönem yaşıyoruz. Bildiğimiz dünya yıkılıyor ve acımasız mücadele içinde yeni bir dünya kuruluyor. Yeniye olumlu bir anlam yüklediğimiz zannedilmesin. Bunun da FETÖ gibi devletleşen cemaatler-gruplar üzerinden yapıldığını görmemiz oldukça önemlidir.
Bundan sonraki yazılarımızda coğrafya temelli gelişmeleri devletler, devletsiz toplumlar ve devletleşen cemaat yapıları bağlamında ele almaya çalışacağız.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.