II. Dünya Savaşı’nda Almanlarla Ruslar arasında en şiddetli çatışmaların yaşandığı yerlerden biri Stalingrad’dı. Şehir yaklaşık olarak beş ay süreyle kuşatma altında kaldı. Şehrin Almanlar ve Ruslar için ne anlama geldiğini kaynaklara bakarak öğrenmek mümkün. Stalingrad her iki ordu için stratejik önemdeydi. Azerbaycan petrolüne ulaşım açısından Volga nehri kenarındaki bu şehrin hayatî bir önemi olduğu biliniyor. Şehrin eski adı Volgograd’tı. Stalingrad Savaşı’nda Alman ordusu ilk önce şehri bütün
II. Dünya Savaşı’nda Almanlarla Ruslar arasında en şiddetli çatışmaların yaşandığı yerlerden biri Stalingrad’dı. Şehir yaklaşık olarak beş ay süreyle kuşatma altında kaldı. Şehrin Almanlar ve Ruslar için ne anlama geldiğini kaynaklara bakarak öğrenmek mümkün. Stalingrad her iki ordu için stratejik önemdeydi. Azerbaycan petrolüne ulaşım açısından Volga nehri kenarındaki bu şehrin hayatî bir önemi olduğu biliniyor. Şehrin eski adı Volgograd’tı. Stalingrad Savaşı’nda Alman ordusu ilk önce şehri bütün kuvvetleriyle teslim olmaya zorlamıştı. Önce kara ordusu şehre girmiş ve adım adım ilerlemişti. Takip eden günlerde hava saldırılarıyla da Stalingrad’ın direncini kırmak istediler. Elbette savaş stratejilerini değerlendirmek bu yazının kapsamı dışındadır fakat Ruslar oldukça etkili bir savunma stratejisi geliştirmişlerdi. Buna göre asıl olarak Alman hava kuvvetlerinin etkisini azaltmaya yönelmişlerdi. Beş ay gibi bir sürenin sonunda Alman orduları mağlup oldu. Hitler'in ordusunun hızla ilerleme stratejisi bu savaşta sökmemişti. Stalingrad, II. Dünya Savaşı’nın dönüm noktalarından biri olarak gösterilir.
İsrail de hem Filistinlilere hem de diğer Arap devletlerine karşı neredeyse bütün savaşlarda şimdiye kadar yıldırım hızıyla hareket etmişti. Siyonist hareketin İngiliz manda yönetimi altında Araplara karşı da aynı yöntemle hareket ettiği bilinmektedir. 1918’den 1948’e kadar devam eden İngiliz koloni yönetimi döneminde Siyonist örgütler neredeyse bütün terör faaliyetlerinde inanılmaz bir hızla hareket etmiş ve kısa vadeli hedeflerine ulaştıktan sonra propaganda çalışmalarına ağırlık vermişlerdi. Siyonistler bütün terör faaliyetlerini İngiliz Colonial Office (Koloni Bakanlığı) Ortadoğu Departmanı’nın yönetiminde icra etmişlerdi. O zaman da Avrupa kamuoyunun yönlendirilmesi gerekiyordu ve Siyonist örgütlerin hızlı hareketi propaganda çalışmalarının amacına ulaşması bakımından oldukça önemliydi. Bu hız İngiltere’nin Siyonizm yanlısı politikasını sürdürmesinde hayatî bir role sahipti.
Bugün Filistin’le ilgili yayınlarda çok belirgin olmasa da Batı’nın İsrail’e “emperyalist bağlılığı” öteden beri bilinen bir gerçektir. İsrail’in varlığını Yahudi ilahiyatı ve Yahudi sermayesi ile izah ettiğimizde Batı’nın İsrail’e “emperyal bağlılığı” tam olarak anlaşılmaz. Şimdiye kadar bu gerçeğin ortaya çıkmaması için ellerinden ne geldiyse yapmışlardır. Filistin’de her zaman asıl fail İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD idi. Hem İngiliz manda yönetimi dönemindeki Siyonist terör hem de 1948’den sonra İsrail’in takip ettiği savaş stratejisi hız üzerine kuruluydu. Bir taraftan terör faaliyetleriyle Filistinlilerde bir dehşet duygusu uyandırarak onları topraklarından kovuyorlar; diğer taraftan ise Batı kamuoylarında Yahudi yaşamı, Yahudi hakları, Yahudi mağduriyeti gibi kavramları bayraklaştırarak zihinleri başka alanlara çekiyorlardı. Eğer İngiliz Colonial Office (Koloni Bakanlığı) 1947’de ikna olmasaydı Filistin’i Siyonist İsrail’e devretmezdi.
İsrail’in Gazze’de soykırım suçunu birçok defa işlemesi ve bunu düzenli bir hâle getirmesi sıradan bir olay değildir. 7 Ekim’den sonra Siyonist İsrail, Hitler orduları gibi Gazze’ye yine hız esasına dayalı bir saldırı başlattı. Hamas’ın çok meşhur sözcüsü Ebu Ubeyde’nin sözleriyle hava, kara ve denizden bütün dehşetiyle saldırıya geçen Siyonist kuvvetler her zaman olduğu gibi kısa zamanda hedefine ulaşmak istemişti. Eğer Filistin direnişi kısa zamanda kırılsaydı İsrail’in savaş suçları zaman içinde önemini kaybedecekti. Her zaman olduğu gibi propaganda çalışmalarıyla işlenen suçların üstü örtülecekti. Emperyal Batı’da Siyonist lobiler faaliyetlerini yürütecek, baskı grupları hedefine ulaşacaktı. Fakat bu sefer Filistinlilerin inanılması güç direncini kıramadılar ve şimdiye kadar işleyen sistem çöktü. Propaganda üstünlüğünü kaybettiler, savaş suçlarının üstünü örtemediler. Böylelikle Siyonizm’in ve İsrail’in kazanmasına bağlı gerçekler ortaya çıkmaya başladı. Özellikle de Batı’nın Siyonist İsrail’e “emperyal bağlılığı” artık gizlenemeyecek bir hâle geldi. Başta ABD, İngiltere ve Almanya olmak üzere Batı Avrupa emperyalizminin üstü örtülemedi. Avrupa ve Batı efsanesi Gazze kıyılarında çökmüş oldu.
Dünyanın 7 Ekim’den önceye döneceğini bekleyenler yanılıyor. Artık yeni bir dünyanın içindeyiz. Bunu ne kadar fark ettiğimiz sorusu ayrıca önemlidir fakat bu, temelli değişim yeni fikirleri ve kavramları zorunlu hâle getiriyor.