Değişim sancıları

04:004/10/2018, Perşembe
G: 4/10/2018, Perşembe
Selçuk Türkyılmaz

İdeoloji temelli yaklaşımlar günümüz dünyasında olan bitenleri anlama bakımından elverişli değil. İki kutuplu dünyanın şartlarında şekillenmiş ideolojiler çok kutuplu ve çok merkezli dünyayı tanımlamakta zorlanıyor. İdeolojilerde bir yenilenme söz konusu olmadığı için bireylerin yaklaşımlarını da eski alışkanlıklar belirliyor. Büyük değişimlere rağmen sanki bir el dokunuyor ve ezberlenmiş cümleler ortalığa saçılıyor.Son günlerde medyada öne çıkan ve aşağı yukarı aynı çerçeveye dâhil edebileceğimiz

İdeoloji temelli yaklaşımlar günümüz dünyasında olan bitenleri anlama bakımından elverişli değil. İki kutuplu dünyanın şartlarında şekillenmiş ideolojiler çok kutuplu ve çok merkezli dünyayı tanımlamakta zorlanıyor. İdeolojilerde bir yenilenme söz konusu olmadığı için bireylerin yaklaşımlarını da eski alışkanlıklar belirliyor. Büyük değişimlere rağmen sanki bir el dokunuyor ve ezberlenmiş cümleler ortalığa saçılıyor.



Son günlerde medyada öne çıkan ve aşağı yukarı aynı çerçeveye dâhil edebileceğimiz birçok yazının ana temasını Türkiye-Amerika ilişkileri oluşturuyor. Gerek Suriye barışı çerçevesindeki Türkiye-Rusya ilişkileri, gerek Türkiye-Avrupa Birliği ve Türkiye-Doğu ilişkileri hep Türkiye’nin bir şekilde Amerika’ya yaklaşması gerektiği ya da yaklaşacağı yönünde bir algının içinden görülüyor. Açık söylemekte fayda var: Çoğu kimse Türkiye’nin Amerikancı olduğu, tercihini o yönde kullanacağı ya da olması gerektiği yönünde bir kanaate sahip. Hem anti-Amerikancılar hem de Amerikancılar aynı olayları muhalif bir söylemin malzemesi olarak kullanıyorlar. Hâlbuki küresel ölçekte akşamdan sabaha taraflar değişebiliyor, yeni kararlar alınıyor, ittifaklar bozuluyor, yeni birlikler oluşuyor.

Alışılmış yaklaşımlar göre Erdoğan “one minute” dedikten sonra ortaya çıkan durumların herhangi bir önemi yok. Aynı şekilde 2012’den itibaren uluslararası güç odaklarına, Amerika-İngiltere-İsrail-Almanya vs. devletlere ve onların güdümündeki güç merkezlerinin kollarına karşı Türkiye’nin verdiği ölümcül mücadelelerin de önemi yok. Türkiye kiminle mücadele ediyor, Erdoğan kime ve kimlere karşı ölümüne bir savaşın içindedir sorusuna geçmiş hatırlatması yapıp siz de şunu yaptınız bunu yaptınız şeklinde cevaplar üretmek, değişimi görememekten başka bir değildir. Kötü niyetlilerin durumu farklıdır. Onlar belirli bir amaç doğrultusunda hareket ettikleri için bu yazının konusuna dâhil değil. Fakat ideolojik yaklaşımlara sahip olanlar için söylenecek çok söz var: Türkiye 15 Temmuz’da kiminle savaştı, Türkiye’ye karşı düzenlenmiş Hendek Terörü kimin eseriydi, El-Bab ve Afrin operasyonları kime ve kimlere karşı yapıldı sorularına cevap vermeyip dinciler şöyle, İslamcılar böyle, hırsızlık, yolsuzluk, liyakat ve ehliyet üzerinden karşılık vermek gerçekten büyük bir haksızlıktır.

Bugün Türkiye’ye ayar vermeye kalkanlar liyakatsizliğin, yolsuzluğun, kayırmacılığın, hırsızlık ve yolsuzluğun FETÖ tarafından en üst seviyeye çıkartıldığı bir dönemde FETÖ elebaşına övgü düzebiliyordu. Bunlar da bizim hafızamızdadır. Daha doksanların başında bu şahısla el ele dolaşarak meşrulaştıranların Türkiye’ye ayar vermesi anlaşılır bir durum değildir.

İdeolojik yaklaşımları benimseyenler için dünyada ve Türkiye’de olan bitenlerin hiçbir önemi yok. Alışılmış kalıpların dışına çıkma gayreti gösterilmediği için eski yaklaşımlar birden canlanıyor, 1960’ların, 1970’lerin dünyasından günümüze ses veriyorlar. Kimi hamasetle suçlar, kimi eksen kaymasını dile getirir, kimi liyakatsizlikten başlar, kimi de Amerikancı olmakla suçlar. Mevcut yönetim anlayışını Amerikancılıkla ve İsrailci olmakla suçlamak kadar saçma bir şey olamaz. Ama bunun ne önemi var; nasıl olsa onlar devrimci, ilerici, dindar, hakk ve hakikat taraftarıdır.

Kuşkusuz büyük bir değişimin içindeyiz. Eski alışkanlıklarımızla kavrayamayacağımız kadar büyük bir dönüşüm yaşıyoruz. Bu kadar büyük bir değişim beş yüz yıl önce ortaya çıkmış, dünyanın ekseni kaymış, okyanuslar önem kazanmıştı. Yeni güç merkezleri oluşmuştu. Batı Avrupa ülkeleri ve Rusya büyük bir yükseliş dönemi yaşamış, Doğu’nun ışığı sönmeye başlamıştı. Bu süreci durdurmak ya da ayak uydurmak mümkün olmadı. Osmanlı, bu değişimin yaşanmaya başladığı ilk anlardan itibaren hadiseleri yorumlayabilmiş olmasına rağmen ne kendini ne de Doğu’yu değiştirebildi. Batı, beş yüz yıl boyunca dünya hâkimiyetini bırakmadı.

Küresel güç merkezleri beş yüz yıllık zaman zarfında elde ettikleri gücü paylaşmak istemiyor. Bunun için ellerinden geleni yapacaklarını bütün dünyaya ilan ettiler. Zaman içinde devşirdikleri adamlarla her türlü ahlaksız saldırıyı yapmaktan çekinmiyorlar.

Türkiye yeni bir düzen arayışındadır. Bu arayışın çok büyük zorlukları beraberinde getirdiği açıktır.

#politika
#İdeoloji

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.