Cumhur İttifakı gerçek bir ittifak mı?

04:0025/10/2018, Perşembe
G: 25/10/2018, Perşembe
Selçuk Türkyılmaz

Cumhur İttifakı’nın merkezinde ağırlıklı olarak AK Parti ve MHP yer alıyor. Zaten Bahçeli ve Erdoğan’ın inisiyatifi ile gündeme gelmişti.İki klasik yaklaşım arasında önemli sayılabilecek görüş farklılıkları söz konusu olmasına rağmen 15 Temmuz 2016’dan sonra açıkça millî eksen veya üst akıl çerçevesinde bir birliktelik görünür hâle geldi. İlk başta millî varlığımızı tehdit eden unsurların bertaraf edilmesi için bir birliktelik gibi gözükse de liderlerin kalıcı bir yaklaşıma sahip olduklarını beyan

Cumhur İttifakı’nın merkezinde ağırlıklı olarak AK Parti ve MHP yer alıyor. Zaten Bahçeli ve Erdoğan’ın inisiyatifi ile gündeme gelmişti.


İki klasik yaklaşım arasında önemli sayılabilecek görüş farklılıkları söz konusu olmasına rağmen 15 Temmuz 2016’dan sonra açıkça millî eksen veya üst akıl çerçevesinde bir birliktelik görünür hâle geldi. İlk başta millî varlığımızı tehdit eden unsurların bertaraf edilmesi için bir birliktelik gibi gözükse de liderlerin kalıcı bir yaklaşıma sahip olduklarını beyan etmeleriyle Cumhur İttifakı’nın uzun vadeli bir yaklaşım olduğu görüldü. Bu da birlikteliğin kısa vadeli zorunlulukların üstünde Türkiye’nin alışık olmadığı yeni bir görüş biçimine işaret ediyordu.

Türkiye’nin geleneksel ideolojik alışkanlıkları çatışma üzerinden şekillenmiştir. Aydınlarımızın Batılı kaynaklardan hareketle geliştirdikleri davranış kalıpları da çatışma kültürünün ürünüdür. Dolayısıyla iki kutuplu dengenin çöküşünden sonra karşılaştığımız problemlerle ilgili özgün bir yaklaşımdan bahsedemeyiz. Aynı şekilde 2000’li yıllardan itibaren Türkiye eksenli değişim arayışları da Türk aydını tarafından görülmemiştir. Türk aydını klasik bir refleks olarak muhalif olmayı önemsemektedir. Dolayısıyla kendine özgü bir düşünüş biçimi geliştirmeye alışık değildir.

Pazartesi günü bu sütunda yayımlanan yazımızda FETÖ örneğinden hareketle geliştirilmemiş bir düşünceden bahsetmiş, devlet dışında bağımlı yapılarla ilgili yeni bir düşüncenin önemini vurgulamıştık. Türk aydını devlet siyasetini eleştirmeye alışmış olduğundan kendi başına bağımlı yapılar hakkında özgün bir fikir arayışında değildir. Hâlbuki bağımlı yapıların varlığı Osmanlı’dan beri yüzleşmek durumunda kaldığımız bir olguya dönüşmüştür. Esasen yapısal bir sorundur. Bu alanda devletin yaklaşımı ile sivil alanda belirginleşmesi gereken yaklaşımlar arasında farkların bulunması gayet tabiî bir durumdur. Fakat ikinci alanda önemli bir sorunla karşılaştığımız gerçeğini inkâr edemeyiz.

Öncelikle bağımlı yapıların Batı ile ilişkilerimizin bağımlılık eksenli olarak kurulduğu dönemden itibaren oluşmaya başladığını belirtmeliyiz. İktisadî, siyasî, kültürel ve ideolojik alanda kendi varlığını Batılı kaynaklara borçlu hisseden ve esasen oradan türeyen oluşumlar bu kategoriye dâhildir. Batı’nın belirleyici olduğu bir ilişki ağından bahsediyoruz. Varlığının tanımlanmasına kadar uzanan bir etki alanı oluştuğu için bağımlı yapıların kendi kendine herhangi bir faaliyet içinde olması imkân dışında kalmıştır. Bu ilişki ağı aynı zamanda diyalektik bir sürece karşılık geldiği için kendi kendini üretmektedir. Buna fasit daire dememiz de mümkünüdür.

İfade etmeye çalıştığımız ilişki ağları çerçevesinde kendini üreten yapıların ve elbette bunun ürünü olan Türk aydınının 15 Temmuz’dan sonra FETÖ bağlamında ortaya çıkan gerçeklik dolayısıyla eleştirilerini devlete yönelterek sorumluluk almaktan uzak bir tavır sergilemesi oldukça anlamlıdır. Bu anlam bütün ideolojik grupları kapsamaktadır. İdeolojik tercihleri dolayısıyla devlete yöneltilen eleştirilerin, bireysel sorumluluk çerçevesinde, kendine yöneltilmemiş olması bugünün temel problemlerinden biridir. Cumhur İttifakı bağlamında ortaya çıkan tavırsızlık ya da eleştirel tutum da bu açıdan çok dikkat çekicidir.

Cumhur İttifakı’nı zorunlu bir dayanışma şeklinde ortaya çıkartan en belirleyici faktör FETÖ’cü Darbe ve İşgal Girişimi ile ülkenin varlığına yönelik çok kapsamlı bir tehdit olan PKK-PYD’dir. Her iki tehdit odağının Amerika, İngiltere, Almanya, Fransa ve İsrail gibi devletlerle ontolojik ilişkisi, devlet açısından, doğal olarak, güvenlik eksenli bir meseledir. Fakat bunun kısa vadeli bir çözüm üreteceği açıktır. Cumhur İttifakı’nın çok kısa bir zaman içinde sarsıntıya uğraması da bu sebepledir. Hâlbuki bu ittifakı, zorunlu bir birliktelik şeklinde dayatan sosyal süreçlerin olması gerekirdi. İşin tabiatı gereği bağımlılık ilişkisi tek taraflı bir kazancı dayatır.

Çok etkili sosyal süreçlerin varlığından bahsedemiyoruz. Siyasî birlikteliklerin güçlü olmamasını başka türlü izah edemeyiz. Bu, ideolojik farklılıkların zorunlu kıldığı bir zaaf değildir. Bu, daha çok bağımlı yapıların güçlü konumda olduğunu gösteren bir hareketsizlik biçimidir. 15 Temmuz’dan önce devlet kurumlarının taşıdığı zaafların bir benzeri sivil kurumlar için geçerlidir.

Cumhur İttifakı’nın sarsıntı yaşamasından sonra rahat bir nefes alanların fazlalığı sosyal süreçlerin eksikliğini fazlasıyla ispat eder.

#Cumhur İttifakı
#AK Parti
#MHP

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.