Komplo Teorisi’ni seyredeli yirmi iki yıl olmuş. Başrolünde Mel Gibson ve Julia Roberts oynamıştı. Onlar, sözcüğü o kadar çok tekrar ediliyordu ki bir ara neredeyse ben de kahramanın hayal gördüğüne inanacaktım. Kalabalığın ortasında karanlıktan gelen saldırılara karşı inancını kaybetmeden tek başına mücadele etmenin zorluğu her karede hissediliyordu. Filmi seyredene kadar sosyal hadiselerde sorumluluk almaktan çekinmeyen bir insandım. Karanlıktan gelen saldırılara karşı dayanıklı olmadığımız çok güzel işlenmişti. İdeolojik gruplara karşı mücadele etmenin de kendi içinde zorlukları vardır, fakat ne olduğunu bilmediğimiz karanlık güçleri biz de “onlar”la anıyorduk. “Onlar”ın kuvveti insanın kanını donduracak kadardı. Konuya uzak olmayan bizler için de film şaşırtıcıydı.
Açıp baktım, film 1997’de gösterime girmiş. Eş zamanlı olarak Türkiye’de de seyredilmişti. Nedense o günlerden sonra “onlar”ın etkisi Türkiye’de daha da arttı. Nereden çıktıklarını ve nereden geldiklerini göremiyorduk. Tam darbeyi yediğimiz anda “onlar”ın geldiğini anlayabiliyorduk. “Onlar” gelinceye kadar birileri bizi başka şeylerle meşgul etmeyi çok iyi biliyordu. Hem başka şeylerle meşgul ediyorlar hem de tesadüfen de olsa “onlar”ı fark edenlerin etrafında derin bir sessizlik oluşturuyorlar.
Biz aslında gerçekten görmüştük, hem de bir iki kişi olarak da değil. İzmir’de çok erken bir zamandan itibaren bunlar “onlar” dedik. Yıllar sonra en acısı, siz de yapamamışsınız be kardeşim, lafını duymaktı. Güya biz başaramamışız. En yakınımızdaki insanlardan bile, hadi canım sen de, diyenler çıktı. Bir gün her şey ortaya çıktığında görürsünüz, diyorduk. Yanılmışız. Her şey ortaya çıktı ama “onlar” yokmuş gibi davranarak zihinlerde bir “gevşeklik” oluşturmayı başardılar. 15 Temmuz gibi ülke varlığına yönelik en gerçek saldırı bile yok seviyesine indirgendi. “Onlar” her yeri ele geçirmiş.
Seçimlerde kimin kazandığı ile elbette ilgileniyoruz. Yaşadığımız şehirleri yönetecek kişilerin tasvip edeceğimiz görüşlere, hedeflere sahip olması bizi alakadar ediyor. Ama şimdiye kadar kazananlarla ilgili bugünkü düzeyde bir tartışma içinde olduğumuz görülmedi. “Onlar” en sonunda sandıklara da el uzattılar. Kazananı ve kaybedeni de biz belirleriz, demeye başladılar.
Alice, karanlıktan gelen saldırıları anladığı zaman düğüm çözülmeye başladı. Babasının katili ile birlik olup kendisi için canını vermeye hazır birini suçlu zanneden kız, sonunda gerçekle yüzleşti. Bu gecikme neredeyse onun da canına mal olacaktı. 15 Temmuz’dan hemen sonra tiyatro, oyun gibi lafların çokça tekrar edilmesi “onlar”ın anlaşılmasını engelledi. İhaneti açık olan bir örgüt var ve bunlar her şeye rağmen sırıtarak yalan söylüyor. FETÖ’cü darbe girişiminden bir buçuk ay sonra mağduriyet ve masumiyet konulu yazılarla kamuoyunun dikkatini başka yönlere çekmeyi başardılar. İnsanların içinde şüphe oluştu. Darbe girişiminden önce bütün uyarılara rağmen FETÖ tehlikesini görünmez kılanlar, sonrasında da benzer bir tavır içinde olmaktan çekinmedi. Bunlar “onlar” denildiği hâlde birtakım kavramların arkasına saklanarak kendilerini gizlemeyi başardılar ve tekrar tekrar hücuma geçtiler. Bu “onlar”ın örgütlü bir şekilde hareket ettiğini gösterir.
Kurumlar “onlar”ın elinde olduğu için devlet mekanizmasını çalışmaz hâle getirmeyi başarıyorlar. Kamuoyunu yönlendirmek bakımından da etkin olduklarını söyleyebiliriz. Bir grubun örgütlü bir şekilde sandıklara müdahale ettiği artık şüphe götürmez bir şekilde ortaya çıkmışken yine konu başka yönlere doğru kayıyor. Mahallî idareler seçiminde İstanbul’da yirmi bine yakın oyun çalındığı tespit edildi ve bu tutanaklara geçti. Fakat “onlar”, kazanan belli oldu mazbatayı verin, demekte bir sakınca görmüyor. “Onlar” arasından bir kişinin dahi örgütlü hırsızlığı sorgulamaması, FETÖ’ye kol kanat germe aceleciliğiyle örtüşüyor.
Açıkça alay ediyorlar. FETÖ her yolu deneyerek iktidarı ele geçirip ülkemizi Amerika’ya teslim edecekti. Seçim sandıklarına uzatılan eli görünmez kılarak sürekli “baskı rejimi” imasında bulananların ülkemize ve coğrafyamıza yönelen tehditleri de gözlerden uzaklaştırmaya çalıştıklarını söyleyebiliriz. “Onlar”ın adamı olmalarından bahsediyoruz. Bunu fark etmemiş olmaları düşünülemez. Muhakkak bir gerekçeleri vardır. Bu kadar farklı unsuru ancak örgütlü bir yapı bir araya getirebilir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.