Bir yılın sonunda Filistin davası

04:007/10/2024, Pazartesi
G: 7/10/2024, Pazartesi
Selçuk Türkyılmaz

Gazze’de bir yılını dolduran İsrail saldırganlığı devam ettikçe İngiltere ve ABD soykırım suçunun ortağı olduklarını açıkça göstermeye başladılar. 7 Ekim’e kadar İsrail’in “kendini savunma hakkı” bahanesiyle yerleşimci müstemlekenin yayılmacı saldırganlığı muğlaklaş-tırılıyordu. Bu durum onlara daha fazla manevra alanı kazandırır, holokost söylemi ile Siyonizm ideolojisi arasında hayali bir sebep sonuç ilişki kurulmasına zemin hazırlanırdı. Hatta Siyonistler tarafından ortaya atılan birtakım “büyük

Gazze’de bir yılını dolduran İsrail saldırganlığı devam ettikçe İngiltere ve ABD soykırım suçunun ortağı olduklarını açıkça göstermeye başladılar. 7 Ekim’e kadar İsrail’in “kendini savunma hakkı” bahanesiyle yerleşimci müstemlekenin yayılmacı saldırganlığı muğlaklaş-tırılıyordu. Bu durum onlara daha fazla manevra alanı kazandırır, holokost söylemi ile Siyonizm ideolojisi arasında hayali bir sebep sonuç ilişki kurulmasına zemin hazırlanırdı. Hatta Siyonistler tarafından ortaya atılan birtakım “büyük yalan”lar da söylem üstünlüğü içinde kendine yer bulurdu. Bunlar arasında Hacı Emin el-Hüseynî’nin Hitler’i Yahudilere karşı kışkırttığı yönündeki “büyük yalan”ı da sayabiliriz. Bu açıdan yirminci yüzyılın ikinci yarısına Siyonizm’in yükseliş dönemi olarak bakabiliriz. Anlatılanların tam aksine Siyonizm bir ideoloji olarak İngiltere ve ABD’ye her yönden borçluydu. Bilindiği gibi bu borç meselesi oldukça popülerdir. Fakat taraflar yanlış konumlandırılmıştır.

Bugünün genç kuşakları İsrail efsanesine çok uzak değil. Daha düne kadar Yahudi soykırımı söylemi bütün dünyada İsrail’e alan açar, onun saldırganlığı ile mücadele etmeye cesaret edilmezdi. Mısır, Suriye ve Ürdün daha önce İsrail karşısında varlık göstermişler fakat İngiltere ve ABD’nin olağanüstü ortaklığı ile dünya başlarına yıkılmıştı. Her ne kadar “İsrail efsanesi” ve “İsrail’in istisnailiği” gibi kavramlar ideolojik bir tutuma işaret etse ve “Avrupa medeniyeti” ile bağı ortaya çıksa da Türkiye gibi ülkelerde de İsrail meselesinin üstüne gidilmezdi. FETÖ elebaşının “one minute”tan sonra ortaya atılması ve birtakım muhafazakâr grubun Erdoğan aleyhine tutum takınması İsrail efsanesinin ideolojik bir sahiplenmeye dönüştüğünü göstermişti. FETÖ bu olaydan sonra Erdoğan karşısındaki tutumunu alenileştirmiş, açık alanda “siyasî oyun”ların içinde yer almıştı. Bu görünürlük, onlardan beklenmiyordu. “Siyasallaşma” kavramı suçlayıcı bir araç olarak farklı zeminlerde daima tartışılmıştı.

İsrail’in kolonyal varlığının görünmez kılınması başlı başına bir konudur. İngiltere ve ABD’nin İsrail’le olan ilişkisi her zaman geri plandaydı. İfade etmeye çalıştığım gibi bu ilişkinin üzeri holokost perdesi ile örtülmüştü. Fakat 7 Ekim’den sonra bu perde yırtıldı ve ilişkiler ortaya saçıldı. Siyonistler tarafından İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra inşa edilen “büyük yalan” bir yıl içinde Gazze’de büyüsünü kaybetti. Evet, İngiltere ve ABD’nin açık katılımı ile İsrail tarihte eşi benzeri görülmemiş bir saldırganlıkla Gazze’yi yıktı fakat yıkıntıların arasında Anglosaksonların hedeflerini ve ideolojilerini görmemek kabil değil. Görünüşte Gazze ve Filistin büyük bir darbe yedi fakat Filistin davası bir fikir olarak kendini bütün dünyaya kabul ettirdi. Yüz yıldan fazla bir zamanda İngiltere ve ABD himayesinde hâkim bir ideoloji olarak varlık gösteren Siyonizm, Gazze’nin yıkıntıları arasında bütün kokuşmuşluğu ile büyüsünü kaybetti. Buna mukabil aynı yıkıntıların içinde Filistin davası bir fikir olarak kendini bütün dünyaya kabul ettirmeyi başardı. Hamas bir fikir olarak birbirinden çok farklı kimlikleri harekete geçirebildiğini gösterdi. Bu, belki de önemi çok sonraları anlaşılacak büyük bir hadisedir.

Geride kalan bir yıl içinde Filistin’i destekleyen grupların özellikle Avrupa ve ABD’nin büyük şehirlerinde varlık göstermesi oldukça önemliydi. Özellikle Fransız İhtilali’nden sonra devrimci fikirler Batı’dan Doğu’ya doğru dalga dalga yayılıp önüne kattığı her şeyi süpürdü. Paris ve Londra gibi şehirler uzun bir dönem dünyanın merkezi olarak kaldı. Bu durum kanıksanmış ve bir gün gelip Doğu’dan yükselen devrimci fikirlerin bu şehirlerin ahalisini peşine takacağı hesap edilmemişti. “Barbarlar”ın medenileri peşlerinden sürükledikleri tablo hiç de alışık olmadığımız bir dünyaya işaret ediyor. İşte bundan sonra İngiltere ve ABD belki de ilk defa bütün dünyayı karşılarına almak pahasına İsrail’in soykırım suçlarına ortak olduğunu gösterdi. Evet, Gazze’yi baştan sona yıktılar fakat Filistinlilere diz çöktüremediler. Bu açıdan yıkıcı saldırganlığın Lübnan’a yönelmesi oldukça dikkat çekicidir.

Kara saldırıları ile herhangi bir hedefe ulaşamayan İngiltere, ABD ve İsrail’in sadece hava üstünlüğü ile Doğu Akdeniz’de ilelebet hâkim olamayacağını herhâlde düşünebiliriz. Fakat bu üçlünün Anglosakson saldırganlığında birleşerek yıkıcı bir girişime ortak olmalarının Londra ve New York gibi merkezlerde uç vermesi hiç beklenmiyordu. Bundan dolayı bu kez devrimci fikirlerin kaynağı Doğu’dur, diyebiliriz.

#filistin
#orta doğu
#Selçuk Türkyılmaz