Güney Afrika’nın Filistin davasıyla ilgili olarak bir adım öne çıkmasıyla gözlerin ne kadar Afrika ülkelerine çevrildiği zamanla anlaşılacak. Fakat Güney Afrika’nın İsrail’i soykırım suçu ile yargılatmayı başarmasının en azından Türkiye’de birtakım çevrelerde şaşkınlığa sebep olduğunu söyleyebilirim. Alıştığımız dünyanın bütün kabullerini temelinden sarsan bu başarının ne anlama geldiğini yeni sorular eşliğinde tekrar tekrar ortaya koymak gerekiyor. Neden Güney Afrika sorusunun cevabı önemlidir. Avrupa merkezli bir dünyanın içinden bakıldığında cevapsız kalacak birçok soru var.
İsrail, Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’na başvurusu ile ortaya çıkan durumu kabullenmek istemediğini bütün açıklamalarıyla gösterdi. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan sistemin merkezinde İsrail vardı. İngiltere ve ABD bu savaşın galipleri olarak bütün dünyada yeni bir düzen kurdu. Bu yeni düzende İsrail merkezî bir öneme sahipti. ABD ve İngiltere’nin İslam coğrafyası üzerindeki hâkimiyetinin temelinde İsrail vardı. İsrail, Doğu Akdeniz’de en stratejik bölgeyi tutmakla kalmıyor, Afrika ve Asya’nın birleştiği noktada geniş bir hinterlanda hükmediyordu. Bu hâkimiyet İsrail’de muazzam bir özgüvene yol açtı. Bu sebeple İsrail yarım yüz yıl boyunca bütün Batı ülkelerini arkasına aldığı inancıyla hareket etti.
İsrail 1948’den sonra Siyonizm ideolojisini bir dünya görüşü olarak benimsediğini göstermiş olmasına rağmen Yahudi ilahiyatını öne çıkardı. Siyonizm Avrupa kolonyalizminin hayat verdiği ideolojilerden biriydi fakat İsrailliler bu ideolojiyi Yahudi ilahiyatı içinde erittiklerini düşündüler. Hâlbuki Siyonizm’in kurucularından Theodor Herzl iki kitabında da İsrail’i bir Avrupa kolonisi olarak tasarladığını göstermişti. Yahudi ilahiyatını Avrupa kolonyalizminin hizmetine sunduklarını fark etmişlerdir fakat başarmış oldukları inancıyla dinlerini hümanist bir girişimde ideolojik bir unsura indirgemekten kaçınmadılar. Antisemitizm kavramını sık sık gündeme getirmelerinin temel sebebi de budur. Siyonizm bir müstemleke ideolojisiydi ve Yahudilikle iç içe girdi. Bir din olarak Yahudiliğin soykırım suçlamasında bu kadar öne çıkması antisemitizmin yaygınlaşmasını göstermez. İsrailliler bu sonuca giden yolu kendileri inşa etti.
Yahudi ilahiyatının temel kavramlarını Anglosaksonların hizmetine sunmakla İsrail’in nasıl bir yola girdiği sorusunun cevabını elbette zaman gösterecek. Fakat İsrail’in soykırım suçuyla yargılanması kesinlik kazandıktan sonra Netanyahu, yine antisemitizmden bahsederek Yahudilikle alakalı bir savunma içine girdi. Güney Afrika’yı antisemitizmle ilişkilendirmek için ellerinde herhangi bir gerekçe olmadığını onlar da biliyor fakat eski alışkanlıkları terk etmekte zorlanıyorlar. Muhtemelen yirminci yüzyılın konforlu alanından kolay çıkamayacaklar. Tekrar tekrar Yahudi ilahiyatına başvurmaları bunu gösteriyor. Hâlbuki Gazze’de işledikleri soykırım suçu yüzlerce ve belki de binlerce yıl onlarla birlikte gezecek ve bu suç kutsal kitaplarda bütün insanlığa örnek olarak anlatılabilecek nitelikte bir vahşet olarak anılacaktır. Çocukları ve sıradan insanları öldürürken zevk aldıklarını ve bunu isteyerek yaptıklarını gizleme gereğini duymadılar. Bu suçları Yahudilikle ilişkilendirmemeleri gerekirdi. Bütün bir yeryüzünde dinî bir ürpertiye yol açarken suçlarını Yahudilikle ilişkilendirerek zihinlerde bir yere konumlanmış oldular.
Başta Anglosaksonlar olmak üzere Almanya, Hollanda ve Fransa gibi ülkelerin hangi gerekçelere istinat ederek İsrail’in soykırım suçuna ortak oldukları sorusunun cevabı da çok önemli. UAD onları da yargılıyor. Yargılamanın sonuçları konusunda herhangi bir tahminde bulunmak kolay değil fakat bu suçun kapsamı ve mahiyetiyle ilgili yeni tartışmaların ortaya çıkabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu da Güney Afrika ile doğrudan ilişkilidir. Avrupa’nın ve özellikle de Anglosaksonların müstemleke sisteminin boyutları daha çok ilgiye mazhar olabilir. Bilindiği gibi Güney Afrika yüzyıllar boyunca Hollanda ve İngiltere’nin müstemleke sisteminden doğrudan etkilenmişti. Cecil Rhodes gibi İngiliz burjuvazisini temsil eden kolonyalistler 19. yüzyılın sonunda işledikleri cinayetlerle İsrail gibi yeni dönem müstemlekelerine öncülük etmişti. Cecil Rhodes’in bir ayağını Güney Afrika’da diğer ayağını da Nil’in Akdeniz’e döküldüğü yerde gösteren resimler İsrail’in varlığını açıklar.
Eğer Filistinliler topyekûn direniş içinde olmasaydı bu sonuç ortaya çıkmazdı.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.