ABD ve İngiltere İslam coğrafyasında nasıl kaybetti?

04:0019/12/2024, Perşembe
G: 19/12/2024, Perşembe
Selçuk Türkyılmaz

ABD’ye yeniden başkan seçilen Trump’ın, halk devriminden sonra Suriye ve Türkiye hakkında yaptığı konuşmayı 1991’de Irak’ın işgaliyle başlayan yeni dönemi göz önünde bulundurarak değerlendirmeliyiz. Bu çerçevede elbette 2011’den sonra özel olarak Suriye’nin yaşadığı büyük olaylara daha fazla odaklanmak gerekir. Fakat hadiseleri tek tek sıralamak yeterli olmayacaktır. Asıl olarak ABD ve İngiltere’nin başını çektiği müttefik kuvvetlerin Irak’ı işgal ederken nasıl bir coğrafya tasarladıkları sorusunun

ABD’ye yeniden başkan seçilen Trump’ın, halk devriminden sonra Suriye ve Türkiye hakkında yaptığı konuşmayı 1991’de Irak’ın işgaliyle başlayan yeni dönemi göz önünde bulundurarak değerlendirmeliyiz. Bu çerçevede elbette 2011’den sonra özel olarak Suriye’nin yaşadığı büyük olaylara daha fazla odaklanmak gerekir. Fakat hadiseleri tek tek sıralamak yeterli olmayacaktır. Asıl olarak ABD ve İngiltere’nin başını çektiği müttefik kuvvetlerin Irak’ı işgal ederken nasıl bir coğrafya tasarladıkları sorusunun cevabı da önemli. Dönemi yaşayanlar o yıllarda Batı’nın yeni bir düşman yaratma isteğinin çokça gündeme geldiğini hatırlayacaklardır. Demokrasi götürme misyonu işgalin asıl gerekçesi olarak sunulmuştu. Fakat bunlar mihver devletlerin nasıl bir gelecek tasarladıkları sorusuna cevap değildir. ABD ve İngiltere, yeni bir işgal ve istila dönemini başlattığında on dokuzuncu yüzyılın emperyal mirası doğrultusunda hareket etmişti. Devlet yapıları güçten düşecek, parçalanacak ve emperyal ilişki ağlarında şekillenmiş vekil güçler bunların yerini alacaktı. Bu sebeple 1991’den itibaren FETÖ ve PKK gibi bağımlı yapılar öne çıktı.

1991’de başlayan ABD-İngiltere dönemi 15 Temmuz 2016’da sona ermiştir. Türkiye’de ABD-İngiltere eksenli bakışı ideolojik bir seviyeye çıkaran çevreler 15 Temmuz’u yok saymak veya değerden düşürmek için çok uğraştı. Hâlbuki o gece sabaha kadar süren mücadelenin sonunda coğrafyamızın kaderi değişmişti. Bilindiği gibi çok kısa bir zaman sonra Türk ordusu Cerablus istikametinde DAEŞ gibi yapay bir örgütlenmeye karşı muazzam bir harekât başlattı. DAEŞ’in Suriye’de mağlup edilmesinin yansımaları Irak’ta da görüldü. Fakat asıl mühim olan Türkiye’nin aynı anda FETÖ, PKK ve DAEŞ’le savaşmasıydı. Bu sebeple Suriye’de Esad yönetiminin on iki günde düşmesini anlamak isteyenlerin, bugünkü olayları 15 Temmuz 2016’dan başlatması gerekir. ABD-İngiltere’nin en önemli vekil güçleri sahada etkisizleştikten sonra çok daha büyük sarsıntıların yaşanması kaçınılmazdı.

Bir yazıya büyük hadiselerin tamamını sığdırmak mümkün değil fakat ikinci mühim bir tarih olduğu için 2020 üzerinde özellikle durmamız gerekir. Şubat’ın sonunda askerlerimizin şehit edilmesiyle başlayan hadiseler de bugünü anlamak için oldukça önemlidir. Türk ordusu İdlip gibi sıkışık bir alanda Suriye rejimi ve onu destekleyen Rusya ile savaştı. Fakat Türk ordusunun bu başarısı asıl olarak Batı’da yankı uyandırdı. Hemen Libya ve Azerbaycan’da farklı güçleri sahaya sürdüler. Onlar da mağlubiyetin acısını tatmaktan kurtulamadı. Bunun sonucunda ABD’nin Afganistan’ı terk etmesi hiç de şaşırtıcı değildi. Emperyal ilişki ağları içinde güç devşiren bağımlı yapılar çözüldükçe ABD-İngiltere mihverinin çökeceği aşikârdı. Onlara göre İslam’ın merkez coğrafyası çözülecek, devlet yapıları parçalanacak, vekiller güçlenecekti. Başaramadılar ve İslam toplumlarının derin nefretini kazandılar. ABD ve İngiltere’nin Gazze’de yaşanan soykırıma ortak olmasını sıradan bir hadise olarak göremeyiz. İsrail bu iki ülkenin silahları ve askerlerine rağmen Gazze’de istediği sonucu elde edemedi. Gazze’den İslam coğrafyasına ve bütün dünyaya korku salmak istediler fakat bu sefer zaman onların istediği yönde akmadı. Filistinliler tarihin akışını değiştirdi. İsmail Haniye ve Yahya Sinvar şehit edildi fakat onların kahramanca mücadelesi Filistin’i ve Filistinlileri tarih sahnesine çıkardı.

7 Ekim’den sonra İsrail’in büyük bir mağlubiyet yaşadığı çok açıktı. Gazze’de tarihin tanık olabileceği en büyük yıkımlardan biri yaşanmıştı fakat İsrail ordusu savaşmaktan korkuyordu. Bu sebeple İsrail dengesini kaybetti. Onlar kaybettikçe İsrail’in soykırım suçları arttı ve kayda geçirildi. Böylelikle İsrail’in dokunulmazlık zırhı parçalandı. Gazze’den sonra neredeyse bütün insanlık ABD-İngiltere karşısında uyanışa geçti. Buna karşın Batılı entelektüeller evrensellik iddialarını bir kenara bırakarak İsrail’in soykırım suçlarına ortak oldular. Holokost efsanesi yıkıldı. Nazi subaylarından kaçanların Filistin’de insan avına çıktığını bütün dünya gördü. Tabiatıyla onlarca yılda biriktirdikleri oryantalist yargıların tamamı çöpe gitti. İslam coğrafyasının dirilişi karşısında çözüm üretemedikleri için inşa ettikleri yapay dünya lime lime döküldü. İsrail’in alelacele Suriye’ye saldırması da bu çaresizliğin bir sonucudur. Golan tepelerinin işgali ve yeni yerleşimler de Yahudi ilahiyatından çıkmadı. Bunlar Anglosakson kolonyalizminin yeni müstemlekeler arayışının sonuçlarıdır. İsrail de diğerleri gibi sıradan bir vekil güçtür.

Fakat Suriye’de halk devrimi oldu. Artık bundan sonrasını onlar düşünsün.

#ABD
#İngiltere
#Selçuk Türkyılmaz