6 Şubat 2023 tarihinde ülkemiz 100 yıllık tarihinin en büyük doğal afetiyle karşı karşıya kaldı. 50 binden fazla vatandaşımız hayatını kaybederken 11 ili derinden sarsan bu deprem nedeniyle kadim şehirlerimiz adeta yerle bir oldu. Devletimiz ve milletimiz el ele vererek maddi hasarları gidermek için tüm gayreti gösteriyor.
Hızlı bir inşa faaliyetiyle bu şehirlerin ayağa kalkacağından hiç şüphem yok. Tabii ki yaşanmışlıklar, o şehirlerin hafızası maalesef depremle birlikte silindi, onları yerine koymanın imkânı yok lakin yeni şehirlerin de kendi hafızaları zamanla oluşacaktır.
Hızla devam eden inşa faaliyetleriyle alakalı istemezükçü tayfa gene başladı bilimsellikten uzak laflarına. Neymiş dünyada bu kadar hızlı bina yapmanın şehirler kurmanın eşi benzeri görülmemişmiş. Bu şekilde bir inşa faaliyetine girişmek bilimsellikten uzakmış. Bu bilimsellik sevdalılarına bazı şeyleri hatırlatmak lazım:
Öncelikle deprem bölgesinde milyonlarca insanın barınma problemi var. Çadır veya konteynerler sadece acil ihtiyacı karşılayabilir. Kalıcı bir çözüm sunmaz. Türkiye son 20 yıldır sosyal bir devlet olduğunu hatırladığı için bu konuda hızlı adımlar atılması son derece normal. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinden sayılan İtalya’da 2016 yılında meydana gelen ve yaklaşık 300 kişinin hayatını kaybettiği, 4 bin 500 civarında kişinin evsiz kaldığı depremden dört yıl sonra bu insanların sadece yüzde 10’unun barınma problemi çözülmüştü. İstemezükçü tayfa herhalde böyle bir çözüm bekliyor.
Yaşanan felaket dünyada eşi benzeri görülmemiş olunca, bu felaketin yaralarını sarmak için de dünyada eşi benzeri görülmemiş yöntemler, yaklaşımlar sergilenmesinden daha doğal ne olabilir ki?
Depremin hemen ardından ekranlara sık sık çıkan bir profesör olası İstanbul depremine karşı yapılacak hazırlıklarla alakalı şu sözleri söylüyordu:
“Binaları hemen güçlendirmemiz lazım, bunun da en hızlı yolu binayı dışarıdan güçlendirmektir, varsın estetik olmasın.”
Bu kişi de baktığımızda bilimsel bir yaklaşım sunuyordu. Ama estetiği tamamen göz ardı eden bir yaklaşıma karşı en ufak bir ses çıkartmayıp yapılan binalara karşı çıkanları anlamakta açıkçası güçlük çekiyorum.
Evet, bugün bir şehir planlarken dikkat edilmesi gereken bazı “bilimsel” hususlar söz konusu. Nedir bunlar? Çevrecilik, enerji tasarrufu, sürdürülebilirlik, kamusal alanların -okul, hastane, cami, alışveriş merkezleri, kütüphaneler, meydanlar, parklar vs-, kullanımı, ulaşım ağları. Depremden dolayı yıkılan şehirlerimizde bütün bunlara dikkat ediliyor. Sadece binalar yapılmıyor, yapılan binalar bir plan dâhilinde, ileride şehrin büyüme ihtiyacı da göz ardı edilmeyerek yapılıyor.
Peki, istemezükçü tayfanın içinde yer alan mimarların, mühendislerin şehir planlamacıların isteği nedir? Cevap aslında çok basit, onlar istiyor ki onların dâhil olmadığı bir iş hükümet tarafından yapıl(a)masın. Amaçları üzüm yemek olsa ellerini taşın altına koymak için bir fırsat kollamak isteseler bunu çok rahatlıkla bulabilirler. Devlet ve millet el ele vermiş, yıkılmış şehirleri bir an önce ayağa kaldırıp insanlarımızın mağduriyetini gidermek isterken istemzükçü tayfanın tek derdi maalesef kendileri.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.