Hukukçu değilim ama Türkiye Cumhuriyeti’nin tecrübeli bir vatandaşı olarak söyleyebilirim ki, Özgecan Aslan’ı katleden aşağılık yaratıklar ağırlaştırılmış müebbede çarptırılsalar da en fazla 15-20 yıl yatıp çıkacaklardır.
Şimdiye değin hep böyle oldu çünkü.
Devlet kendisine karşı yapılan “suçları” affetmedi, hatta, idam cezasının hükümferma olduğu yıllarda darağacıyla cezalandırdı.
Fakat çoluk çocuğa tecavüz eden, masum bir kız çocuğunu kesip doğrayan, yakıp kül eden alçaklara karşı hiçbir zaman bu kadar “acımasız” olmadı.
Devlet denilen “çatık kaşlı zat” yıllar yılı hal diliyle şunu söyledi: “Ey vatandaşım, birbirinize karşı işlediğiniz suçlarda mevzuat hazretlerine bakarım ama bana dil bile çıkarırsan o dilini mevzuata uymasa da bi güzel uydurur keserim...”
Bakınız işte, 14 yaşında idamla yargılanıp haksız yere 10 yıl içerde yatırılan Yakup Köse hâlâ içerde.
Suçu ne peki?
Söyleyeyim ben size; faşist 28 Şubat devletine bir nevi dil çıkarmak! Yoksa ne bir karıncayı incitti, ne de bir yere “Molotof attı.
Aynı şekilde şair-yazar mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nu tam 15 yıl cezaevinde mahut faşist devlet çürüttü.
İki kız çocuğu babası olarak, Özgecan Aslan’a yapılanlara muttali olduğum andan itibaren sinirlerim öyle allak bullak oldu ki, “zalimler için yaşasın cehennem” demek içimin yangınını söndürmeye yetmiyor, bu alçaklar için idam cezasının geri gelmesini istiyorum.
Lakin devlete güvenmiyorum.
İdam cezası geri gelse, maazallah, devlet ilkin kendisine karşı yapılan suçlar için harekete geçer.
Bugün değilse de yarın...
Hayır yani, “Yeni Türkiye” dediysek o kadar da değil. Bu düzen bir günde kurulmadı ki, bir günde yıkılsın.
“Yeni Türkiye” veya “Yeniden Büyük Türkiye” her şeyden evvel, olması gereken bir sürecin ifadesidir, sonucun değil.
Demem o ki, “Yeni Türkiye” inşa süreci henüz devam ediyor bitmiş değil.
“Eski Türkiye”nin birçok kurumu eski alışkanlıklarıyla lök gibi duruyor hâlâ.
Bugün CHP iktidar olsa, “Eski Türkiye”nin kaldığı yerden devam etmesi kuvvetle muhtemel.
Zihniyette bir değişiklik yok çünkü.
Örnek çok, hangi birini sayayım.
Mesela, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu geçenlerde Ahmet Hakan’ın “Sisi ‘ ye karşı mısınız?” sorusuna “hayır” cevabını vermişti. Ahmet Hakan da haliyle taaccüp ederek, “Sisi’nin Kenan Evren’ den ne farkı var?” diye üsteleyince, “Bir ülkeyi yöneten kişi eğer uluslararası kabul görüyorsa ben ona karşıyım diye ucuz siyaset yapmam. Amerikalı karşı mı? Fransız karşı mı? (...) Ben niye karşı olacağım...” cevabını vermişti.
Söyleyin şimdi, bu zihniyetin darbeye karşı çıkması mümkün mü? Hele ki, “paralel yapının merkez üssü”nün, “bizim çocuklar başardı” diyebileceği bir darbeye.
Tam aksine, darbenin yollarına taşlar döşemenin derdinde.
Yoksa ne diye geçenlerde “halkın direnme hakkı” lakırdısını terennüm etsin ki?!
Hayır, öylesine bir lakırdı değildi bu.
Birkaç yıl önce bir seçim gezisinde de, Can Dündar, İnönü’nün 1960’ların başında, “Demokratik rejimi baskı rejimine çevirirseniz ihtilal, millet için meşru bir hak olur...” şeklindeki sözlerini Kılıçdaroğlu’na hatırlatmış, o da hiç sıkılmadan “Evet aynı durum... Daha vahim... Baskıya karşı direnmek haktır...” demişti.
Dersimli olduğu halde, Dersim katliamını bile devrin şartları içinde mazur gören ve gösteren bir insandan daha başka ne beklenir ki deyip geçebilirdik.
Lakin...
Herhangi bir insandan değil ana muhalefet partisi liderinden, dolasıyla bir zihniyetin dışavurumundan bahsediyoruz.
Uzun lafın kısası, “Yeni Türkiye” yolunda gidilecek daha çok yolumuz var.
Başkanlık sistemine geçmek bu bakımdan da çok önemli...
Evet, sistem değişikliği şart; hem “Eski Türkiye” hayalini kuranlara hem de “yeni paralel yapılanmalara” indirilecek en büyük darbe bu olacaktır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.