Memleketi seller götürsün veya yağmur hiç yağmasın kuraklık her tarafı kavursun;
'tan daha büyük depremler olsun, fırtınalar kopsun, ozon tabakası nah şu kadar delinsin, yeter ki
ve
zevale uğrasın, bin parça olsun, yok olsun, mağlup olsun!
Paralelci takımının arzusu üç aşağı beş yukarı bu!
Orta ölçekli bir depremin ardından attıkları tweetlerle, “
bu var ya, büyük depremin habercisi, taş üstünde taş kalmayacak
” yollu sevinenler de oldu, “
mülâaneyi yediniz, çarpıldınız, daha başınıza neler gelecek göreceksiniz
” diyenler de!
Adı lazım değil genel yayın yönetmenlerinden biri de “
Malatya'ya gittim, kayısıları don vurdu
” demişti, hatırladınız mı?
Biliyorum, bunları biliyorsunuz, dahası, sen bize transfer edilecek milletvekillerinden bahset, diye de sabırsızlanıyorsunuz.
Birazdan oraya geleceğim merak etmeyin, şimdi devam ediyorum:
'ın ve AK Parti'nin yönettiği Türkiye muhasara altına alınsa, hatta
'dan çıkarılsa, hatta
, maazallah, bombalansa sevinecekler!
Zaten bunu da “
” algısının yerleşmesi için yaptıkları lobi faaliyetleriyle açık ettiler.
Türkiye ekonomik olarak 5 sente muhtaç hale gelsin, dolar alsın başını gitsin, esnaf yazarkasa fırlatsın,
önde giden işverenlerinden
'in, “
Borçlarımızı ödemek için Güneydoğu'dan toprak satalım
” dediği Türkiye geri gelsin,
'den 1 milyar kredi dilenmek için sömürge valisi edasıyla arzı endam eden
'in arzusu doğrultusunda bir gecede
'ten bilmem kaç yasa çıksın yeter ki
ve AKP gitsin!..
Depremlerden ekonomik krize, yangınlardan Ankara'nın bombalanmasına kadar felaketimiz için “dua” ediyorlar.
Şayet felakete duçar olursak “keramet” sahibi olduklarını, mülâanelerinin tuttuğunu, “
” olduklarını (güya) kanıtlamış olacaklar.
Bu kadar husumet duymalarını, deşifre edilmelerine veya
'ın ifadesiyle “
” bağlayabiliriz.
Peki…
'ye ve özellikle de
'ye ne oldu?
Ne oldu da, CHP ve HDP'de “
”yla nerdeyse aynı derecede kin, öfke ve nefret peydahlandı.
domine ettiği dış medyada son günlerde
daha ağır yazıların çıktığını biliyoruz.
Mahut networkun “
” ilişkisi de malum, Erdoğan ve AK Parti'siz bir Türkiye isteği de!
Seçimde başaramadılar!
Lakin, 7 Haziran'ın hemen ardından
yle
” açıklaması yaparak neyi yapmak istediğini, daha doğrusu, “çözüm sürecini” feda edercesine neye koşulduklarını gösterdi.
Zaten çok geçmeden de
vekaletiyle
başbakanlık (rüşveti) teklifinde bulunuldu.
Sayın Bahçeli kabul etmeyince de malumunuz
koalisyon görüşmeleri başladı.
CHP koalisyon kurmak yerine “
” kurmak isteyince de haliyle olmadı.
Olmayınca da
CHP Genel Sekreteri sevgili dostum
, Erdoğan görevi Kılıçdaroğlu'na versin, “
3 günde hükümeti kurar, 6 günde de dünyayı kurtarır
” falan dedi.
Sayın Bahçeli, HDP'nin desteğini hiçbir şekilde (içerden veya dışardan) kabul etmediği için sevgili dostumu ciddiye almadılar.
Fakat bir yol daha var.
Zannedersem sevgili dostumun dilinin altında da kuvvetle muhtemel bu yol var. Ne ki bu yol biraz (ne birazı?) ahlaksız olduğundan açıkça dillendiremiyor.
Hangi yol mu?
“
” olarak bilinen,
hükümet kurmak için
Demirel'in Adalet Partisi'nden
(AP) milletvekili transferi yolu.
Nasıl mı olacak?
Şöyle:
131, MHP'nin de 80 milletvekili
var değil mi; topladık, etti mi size 211; hükümet kurmak için yeterli sayıya ne kaldı? En az 65 milletvekili değil mi?
İmdi, soru şudur: Nerden bulunacak bu sayı?
MHP, HDP'nin desteğini kabul etse, değil 65, alayı (80) hazır olduğunu, CHP'nin tavrından anlıyoruz.
Peki,
HDP'den 65 milletvekili istifa edip CHP'ye geçerse
?
Yaaa!..
bir nevi “hülle” yoluyla şişen böylesi bir CHP'yle koalisyon kurmayı kabul eder mi (veya midesi kaldırır mı) bilmiyoruz.
İşin tuhafı, an itibariyle sorsak, kabul edip etmeyeceğini
de bileceğini sanmam.
Bana sorarsanız HDP Eşbaşkanı Demirtaş da 65 milletvekilinin ayrılıp CHP'ye geçmesine rıza gösterip göstermeyeceğini an
itibariyle bilmez.
Tıpkı,
giderken, 53 vatandaşımızın katledilmesine neden olan
çağrısını yapacağını bilmediği gibi.
Bence HDP'li zevat da işin bu aşamaya varacağını bilmiyordu. En azından, CHP üzerinden MHP'yle koalisyon kurmak için can atacaklarını tahmin edemezlerdi.
Evet, an itibariyle, Sayın Bahçeli de Sayın Demirtaş da milletvekili transferine dayalı koalisyonun gerçekleşeceğini bilmiyorlardır.
Peki, biz biliyor muyuz?
Şu kadarını biliyoruz:
anayasal yetkilerini (mesela, Anayasa'nın 111. Maddesi) kullandığında bu oyunu bozar.
Zaten…
Cumhurbaşkanlığı makamının bu tür kumpasları bozma yetkisi olduğunu bildikleri için “
adı ekmel, iman-ı ekmel, ihsân-ı ekmel, ihlas-ı ekmel
” diyerek “çatı adayı” peşinde koşmadılar mı?