nda olağan şüpheli
veya
denilen o taşeron örgüttür. Kaldı ki, örgüt adı değişse de durum değişmez.
Durum dediğim, (Kürt – Türk, Arap – Acem, Şii- Sünni) Müslümanı Müslümana kırdırmak; hedeflenen budur.
hemen ardından, “
Bundan sonra çatışma Müslümanların arasında olmalıdır
” şeklinde belirlediği hedef maalesef gerçekleşmektedir.
Oyun gayet nettir!
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov
birkaç yıl öncesinden bu oyunu görmüş, şöyle demiştir: “
Batı İslam dünyasını bölmeye çalışmamalı. Müslümanları birbirine kırdırmaktan vazgeçmeli
…”
Vazgeçmediler, vazgeçmeyecekler!
Nihai amaçlarını da
yaşayan en büyük bilgesi
üstadımız, İran,
, Türkiye çatışmasının tuzak olduğunu belirttiği 2011'deki konuşmasında şöyle dile getirmiştir: “
Batı nihai işgali, son işgali yapmak peşindedir. Öyle bir işgal ki, bir daha İslam'ın
dirilişi vaki olmasın, İslam haritadan silinsin. Hadise budur. Tehdit hatta
tehditten de öte içinde yaşadığımız gerçek budur…”
Sezai Karakoç, Batı'nın bu işgalinin,
ve
istilasından daha korkunç olacağını söylemişti.
Hülasa, işgalcilerimiz geri dönmüştür.
Türkiye işte bu işgale direnmektedir.
Büyük resmi gözden kaçırmayalım, Suruç katliamı, Batılı işgalcilerin Türkiye'ye parmak sallaması mesabesindedir.
Korkunç bir tehdittir.
Ya diz çökeceğiz; manda olacağız, işgalcilerimizin postallarını yalayacağız ya da boyun eğmeyip dimdik ayakta duracağız.
lagalugayla, amayla mamayla nefes tüketmemeliyiz.
Tek yürek olmak zorundayız.
Ayakta durmak, ayakta kalmak için
Alevi - Sünni, Kürt- Türk
birbirimizin sırtına yaslanmak zorundayız.
“
Biz hep birlikte Türkiye'yiz
” diye haykırdık mı bu iş tamamdır.
Çünkü bu tavır müstevlilere, “
o salladığın parmağı kırarız
” demektir.
Yazık ki yazık,
Suruç katliamı ardından, 50 vatandaşımızın can verdiği 6 – 7 Ekim olaylarına neden olan o çağrısına benzer şekilde bir açıklama yapmıştır: “
En önemli konu, artık halkımız kendi güvenliğini almak durumunda. Tüm il ve ilçe teşkilatlarımız kendi güvenlik tedbirlerini almalıdırlar…”
Halbuki daha geçen gün baskılara dayanamamış, “Buradan çağrı yapıyorum PKK kesinlikle Türkiye'ye karşı silah bırakmalıdır…” deyivermiş, haliyle hepimizi sevindirmişti.
Ne ki, çok geçmeden
,
ağzından, Kürtlere silahlanma çağrısı yapıldı.
HDP Eşbaşkanı maalesef o çizgiye geldi. Hangi çizgiye bağlı çalıştığını da ortaya koymuş oldu.
da (Suruç'ta gencecik kardeşlerimizin cesetleri daha soğumadan) “
” sözcülüğüne soyunmuş gibi bir açıklama yaptı: “
Bu gençlerin katili doğrudan AK Parti Hükümetidir. AKP'nin Kürt düşmanlığı ve Kürt düşmanlığı temelinde IŞİD'le kurduğu ilişkiler ve ittifak bu katliamı ortaya çıkarmıştır…”
Kürt düşmanlığı ha?
Bu topraklarda Kürt kimliğini inkâr ve asimilasyonu durduran
“
” demenin nedeni şudur:
“Milli çözüm sürecini” başlatan AK Parti'ye
veya
üzerinden bedel ödetmektir. (Bu bedeli ödetmek isteyen “üçüncü taraf”tır.)
Yoksa…
veya
,
veya
nasıl taşeron örgüt olduğunu, AK Parti'yle de Müslümanlarla da alakası olmadığını elbette bilir.
DEAŞ daha geçen ay
tehdit etmiş, Gazze'deki gücünü yok edecekleri söylemiştir. (Haliyle “İsrail terör devleti” ellerini ovuşturmuştur.)
Uzun lafın kısası, DEAŞ, Irkçı Siyonist networkun bölgede mıntıka temizliğini yapmaktadır.
Irkçı Siyonist network…
Ortadoğu'daki işgaline karşı çıkanları bu örgüt üzerinden şeytanlaştırıp, işgaline gerilla yazılanları (yine bu örgüt üzerinden) melekleştirmektedir.
Kardeşlerim…
Kim ki
ardından kardeşliğe ve birlikteliğe vurgu yapmıyor, hâlâ husumet ve kutuplaştırma peşine düşüyorsa işgalden veya bölücülükten payına düşecek paya gözünü dikiyor demektir.