Kozmik Zampara, Ertuğrul Özkök ve Nuri Alço

00:0017/09/2008, Çarşamba
G: 2/09/2019, Pazartesi
Salih Tuna

Değişik kız tavlama yöntemi vardı hergelenin. Samanyolu ile işe başlar, ışığı bize ulaşamayan gezegenlerin varlığından bahsederek devam ederdi.Uzayın genişlediğinden dem vururken, düşünsene, derdi, ışık hızı saniyede üç yüz bin kilometre olduğu halde hâlâ bize ışığı ulaşamayan gezegenler var, ne kadar ilginç değil mi?Bu arada, bitse de gitsek kıvamındaki kızın “hı-hı”larını sinyal verdiğine yorardı.Işığı bize gelmeyen herhangi bir gezegenden bakıldığında dünyanın henüz yaratılmadığını söyledikten

Değişik kız tavlama yöntemi vardı hergelenin. Samanyolu ile işe başlar, ışığı bize ulaşamayan gezegenlerin varlığından bahsederek devam ederdi.

Uzayın genişlediğinden dem vururken, düşünsene, derdi, ışık hızı saniyede üç yüz bin kilometre olduğu halde hâlâ bize ışığı ulaşamayan gezegenler var, ne kadar ilginç değil mi?

Bu arada, bitse de gitsek kıvamındaki kızın “hı-hı”larını sinyal verdiğine yorardı.

Işığı bize gelmeyen herhangi bir gezegenden bakıldığında dünyanın henüz yaratılmadığını söyledikten sonra birdenbire mevzunun sıcaklığına alçak iniş yapar; “Mesela, sen ve ben, yani ikimiz, o gezegenden bakıldığında daha yaratılmamışız, yoğuz…” derdi.

Buradaki “yani” kelimesini, son derece açık olan “sen ve ben” ifadesinin açıklamasında harcamasının ifade bozukluğuyla uzaktan yakından alakası yoktu.

“Kozmik Zampara” diye takıldığımız bizim Şeref''i siz nerden bileceksiniz; onun en önemli numaralarından biri de buydu.

Maksadı, projeksiyonunu uzayın derinliklerinden üç-beş dakika önce tanıştığı kıza, “ikimiz” diyebilecek derecede bir samimiyetle çevirmekti.

“İkimiz” hitabının yadsınmasına da asla fırsat vermez; "Biz dünyada, dünya Samanyolu''nda, Samanyolu uzayda bir kum tanesi mesabesinde…” gibi lafazanlıklarla kızcağızı uzayın derinliklerinde kum tanesi misali yapayalnız bir şekilde koyverdikden sonra kollarını açar beklerdi.

Öyle ki, kadınların sıklıkla başvurdukları “Daha birbirimizi tanımıyoruz ama…” cümlesini uzay-zamanın göreceliğinde yakar; “Tipim değilsiniz…” yollu çıkışları uzay geometrinin kıvrımlarında anlamsızlaştırır; hulasa, “ikimiz” deyimini kıvamına gelinciye kadar uzayın derinliklerinde yoğurarak servise sokardı.

Zavallı kızcağız da, ontolojik bulantıyla sarsılır; kozmik âlemde kendisini bir “hiç” mesabesinde hisseder; Nuri Alço''dan gazoz içmiş kadar olurdu. (E tabii, Şeref''in “ikimiz” ifadesi de çok geçmeden “biz” halini alırdı.)

Anlattığına göre bir keresinde başına çok enteresan “bir iş” gelmişti.

Sarışın bir kadınla tanışmış, yine böyle mevzuya damardan dalmış, lakin hiç mi hiç tepki alamamıştı.

Geçmiş zaman söylüyoruz, yalan olmasın ama, galiba mevzuya biraz da kuantum fiziği, çekirdek, proton falan katmıştı.

Uzayın altını üstüne getirmiş ama milim gelişme sağlayamamıştı.

Kayıtsız ve ifadesiz bir şekilde bakan kadına daha fazla dayanamayıp, “Uzaydan pek hoşlanmıyorsun galiba…” diye serzenişte bulununca, “Valla güzelim, bizi işin para kısmı ilgilendiriyor” demiş kadın şaşkınlık verici bir rahatlıkla, “Hoşlanmak sizin işiniz…”

Bizim Kozmik Zampara şaşkınlıktan ağzı bir karış açık vaziyetteyken “Bunca yıldır bu mesleği yaparım” diye ilave etmiş kadın, “Yüzlerce adam tanıdım, uzay fantezisi olanıyla ilk kez karşılaşıyorum…”

Şeref bu “aksiliği” samimiyetsizliğe yormuş, Kuantum Fiziğini hiç bulaştırmayacaktım bu işe, yollu hayıflanmıştı.

İnanmadığını söyleyince, yalan yanlış kulaktan dolma bilgilerle hava atmaya kalkışınca böyle talihsizlikler yaşanıyor kanaatine varmıştı.

Tuhaf adamdı Şeref: Koskoca uzayı uçkur belasına kullanmanın samimiyetsizliği gözüne çarpmaz da atomaltı parçacıkları çarpardı.

Uzun yıllardır görmemiştim onu.

Dün uzun bir mektup aldım ondan; yeniyetme gençler, “yarıldım” der ya, o derece güldüğüm bir mektup…

Ertuğrul Özkök''ün 13.7 milyar yıl önceki büyük patlama “modeli”nin kurulduğu CERN''den hareketle uzayın sonsuzluğuna akış tarzına hayran kaldığını belirtiyordu.

Sayın Başbakan''a, kâinatın sonsuzluğu ve büyüklüğü üzerinde tefekkür etmek varken biz küçük varlıkları büyütmek, al gülüm ver gülüm geçinip gitmek varken birbirimizle kavga etmek, hele Sayın Aydın Doğan ve yolsuzluk üzerine kafa yormak büsbütün anlamsızdır demeye getirmesine hepten bayılmıştı.

Mektubunun sonunda aynen şöyle yazıyordu:

“Uzayı çok efektif kullanıyor adam. Benim gibi uçkura bağlamıyor; derin meseleleri var. Yolsuzluklar dahil her sorunu uzayın büyüklüğünde acayip kaybediyor! Tekniği de mükemmel; tam bir uzay cambazı. Bu adamdan öğreneceğim o kadar çok şey var ki!..”