Bu köşecikte kaç kez yazdım unuttum; iktidarlar için “
” ne kadar zehirliyse, “
” de o kadar şifadır.
Dün gibi hatırlarım; “
” tesmiye edilen gazetelerden birinin tepe ismi oluvermiş bir 'dostuma', “
AK Parti'ye eklemlenmiş gibi hareket etmeyin, eleştirel mesafeyi koruyun”
dediğimde
, “Erdoğan'ın herhangi bir hatasını göremiyorum ki…
” demişti.
Şimdi bakıyorum da
'a hakaret eden güruhta “
” muamelesi görmekle kalmıyor, hemen her fırsatta Sayın Cumhurbaşkanımıza “saldırmayı” marifet sanıyor.
Peki neden böyle oldu?
Yani, söz konusu eski “yandaş” dostumdan, “
Erdoğan'ın 'kalibresine' sahip kim var bu ülkede? Onun cesaretine ve vizyonuna sahip kim var? Kimse yok. Erdoğan, Türkiye'de rakipsiz... Ama artık sadece Türkiye'de değil bence dünyada da önemli liderlerden biri…”
diyen
'a kadar geniş bir “okuryazar” makulesi dün Erdoğan'ın bu denli yanındayken bugün neden iflah olmaz düşmanı kesildi?
Bu meyanda elbette kendime de sormalıyım: Dün “
” bahsederken bugün neden her halükarda Erdoğan'ın yanında “
” alıyorum?
Erdoğan hiç mi hata yapmıyor?
Ne münasebet! Peygamberler hariç hiç kimse hatadan münezzeh değildir. Zaten bir lidere veya bir hocaya “
” atfedildi mi, “
şhaş” almaya başlanıldı demektir.
Gönüldaşlık gereği kıymet hükmümüz şudur: “
,
”; lakin yanlışını gördüğümüzde de en güzel sözle uyarırız.
Bu köşecikte yazmaya başladığım 2005'ten 2011'e kadar “
çlığı öldüren
”tan “
” başlıklı naçizane yazılarıma kadar yeni sınıfın yeni dallamalarını veya umrede iş bağlayan abdestli kapitalistleri “
içinden geldiğim camiayı tanıyamaz oldum
” (Mart 2011, Yeni Şafak) diyerek yerden yere vurdum.
Lakin…
Ne zamanki
, Erdoğan'a karşı iç ve dış dinamiklerin “
” başladı, algı operasyonlarına meze olmamak için “
” erteleyip “pozisyonumuzu” aldık.
Bu pozisyon şundan ibarettir ey kâriîni güzîn: Onlar 2011'den itibaren Erdoğan'a saldırdıkça biz Erdoğan'ın yanında yer aldık; onlar yemek istediler biz de “
” dedik.
(Hürriyet eski başyazarı CHP milletvekili) 2011'den evvel “
” yıkılırken
'ı,
'in akıbetiyle tehdit etmişti.
, 2011 sonrası, “paralel vesayeti” yıkarken önce
, “
sonu Menderes gibi olacak dedi
”, sonra
(CHP milletvekili) “
Sonu Menderes gibi bile olmayacak
” dedi. Geçen gün de
Ahmet Altan, “Erdoğan yargılanma hakkını kaybetmiştir
” dedi ve
seçimlerinde AKP'liler iktidar olursa, niye iktidar olduk diye pişman olacaklar diye ekledi…
Hülasa, alayı birden
i'de buluştular.
Diyecekseniz ki, 2011'den sonra ne değişti?
Erdoğan iddia ettikleri gibi otoriterleşti, özgürlükleri kısıtladı, yargı bağımsızlığına müdahale mi etti, ne oldu?
Tam aksine…
henüz piyasaya çıkmamış kitapların yazarları tutuklanır orduya kumpas kurulurken,
“paralel yapının” eline geçen yargı tarafsızlaştırılmaya çalışıldı; Kürt çocuklarının her sabah, “
Türküm doğruyum çalışkanım
” demek zorunda bırakıldıkları “andımız” kaldırıldı; anadilde eğitimin önü açıldı; vakıf malları sahiplerine devredildi, uzun lafın kısası, “
” açıklandı.
Aslında olan şuydu:
'ın, “
” çıkışı nedeniyle,
tarafından üstü çizilmişti. Ne ki,
12 Eylül 2010 referandumunda
Erdoğan'a ihtiyaç vardı. Zira “
” mahut referandumla devletin kılcal damarlarına yerleşmesini tamama erdirecek,
'yı büsbütün ele geçirecekti.
İşlerini bitirince yani “
” düzeyine erişir erişmez de Erdoğan'ı bitirmeye karar verdiler.
İşe evvela algı oluşturmaktan başladılar.
Bunun için de kripto elamanlarını, sütre gerisinden destekledikleri medya organlarını ve “
” oluşturan mekanizma marifetiyle kendilerine mahkum ettikleri “çevreleri” devreye soktular.
İlk “
” hareketine
7 Şubat 2012 MİT kriziyle
başladılar. “
” mesabesinde bir “huruçtu” bu, ne ki ellerinde patladı, haliyle ricat etiler.
Lakin vazgeçmediler!
Yurtdışına kaçan savcı
'ün, “
” dediği
Mayıs 2013 Gezi gericiliğinden
de istedikleri sonucu elde edemediler.
Çılgına döndüler!
Baştan sonra kurgudan ibaret, “
” susturuculu
17- 25 aralık darbe girişimi
de ellerinde patladı.
Son bir umutla “
adı ekmel, iman-ı ekmel, ihsân-ı ekmel, ihlas-ı ekmel
” diyerek
İhsanoğlu'na sarıldılar ama
'ın ezici bir üstünlükle seçilmiş cumhurbaşkanı olmasına engel olamadılar.
Delirdiler!
7 Haziran seçimlerinde
tek başına iktidar olabilecek sayıya ulaşamayınca
hayaline kapıldılar, çok geçmeden hayal kırklığına uğradılar.
Haset, kin ve nefretle malul kendilerine yeni bir din edindiler.
Bu dinin adı, Erdoğan düşmanlığıdır.
Bu dinin de ritüelleri, ayinleri, beddua seansları var. Ve, bu dinin de müttakileri, müraileri, münafıkları var.
Öyle bir din ki “
Bu kupa Amerika'ya girsin
” diyen arkadaşla “
bir gülüşüne servetim feda olsun
” diyen işveren aynı safta yer alabiliyor.
Bu dinin de “muttakileri” var. “
Bugün Erdoğan düşmanlığı için ne yaptın
” dercesine hem de. Mesela, bunlardan biri (savaş olunca barış, barış olunca savaş isteyeni) havada karada denizde dilinden
'ı düşürmüyor.
Öyle bir din ki bu
katliamına “
” diyen muhteremle “
neyi battı bize bu adamın
” diyen eleman aynı “
” katılabiliyor.
Öyle bir din ki “
” diyerek cezbeye giren veya “
Kürtlerden alışveriş yapmayın
” diyerek kendinden geçen psikopatla “
” diyen
aynı sayhayı atabiliyor.
Bu dinin de meczupları var.
Bunlardan biri (profesör üstelik) Letonya beraberliğinin ardından “
Bravo Fatih Terim ve elbette Bravo Recep Tayyip Erdoğan
” diyebildi.
Bu dinin de “
yüzde 40
'ı geçerse, demokrasi dışında mücadele edilmelidir
” diyebilen “
” var.
Bu dinin de
var. Mesela, geçen gün 180 “aydın” (beş para etmez bir bildiriye imza atarak) toplu ayin gösterisinde bulundular.
Bu dinin de engizisyonu, aforozu falan var.
Şayet Sayın Erdoğan'ın yanı sıra
'e veya “
”ya karşıysanız bu dinden çıkartılır,
ilan edilirsiniz.
Onun için olsa gerek,
ve
, Erdoğan'a karşı çıktığı kadar “Paralel yapıya” da karşı çıktığı için bu dine kabul edilmiyor.
Bu dine girmek için Erdoğan düşmanlığına asla ve kat'a şirk koşmayacaksınız.
Sadece Erdoğan'a düşman olacaksınız!