Muhterem, “
2010 referandumunda 'Evet' diyenler kandırıldı mı?” sorusuna, “Bence evet. Zaten bütün bu olanlar bir kandırmaca haline geldi sonunda. Ben de doğrusu kendimi kandırılmış hissediyorum…”
cevabını verdi.
Kandırılmışmış! Peki kim kandırmış sizi?
Gelmişsiniz 73 yaşına hala gündüz gözüyle masal anlatıyorsunuz.
Ne olmuş 2010'da, söylesenize ne olmuş? Ne olmuş da kandırılmış hissediyorsunuz kendinizi?
Pensilvanya, “İmkân olsa mezardakileri bile kaldırarak referandumda 'evet' oyu kullandırmak lazım…”
demiş siz de gidip “
” demişsiniz işte.
gibi “
Fethullah Gülen ölüleri mezardan kaldırıp oy kullandıracağına ABD'den gelerek oy kullansın
” mı dediniz?
Gerçi,
böyle dedi de ne oldu? Bedelini ödemek zorunda kalmadı mı? 2011 seçimleri öncesi kaset skandalıyla
MHP Genel Başkan Yardımcısı
dâhil 10 milletvekili adayı istifa etmek zorunda kalmadı mı?
Ondan sonra da
, 17 Aralık darbe teşebbüsünden
ihanetine kadar “paralel örgütün” fecaatlerine tek laf etmedi.
Hatta, MHP Genel Başkan Yardımcısı
'ın, “
Ergenekon ve Balyoz'da darbe hevesi olduğu belli
” açıklaması hakkındaki görüşü sorulduğunda, “
Evet, Celal Adan doğru söylemiş
” demişti.
Halbuki, daha evvel Balyoz ve Ergenekon'u, “
” olarak değerlendirdiği herkesin malumuydu.
Neyse, konumuz Bahçeli değil, biz yine dönelim “
kendimi kandırılmış hissediyorum
” diyen muhtereme.
Tekrar soralım: Peki kim kandırmış sizi beyefendi?
Referandumla (12 Eylül 2010) esas olarak
'nın yapısı değişti. Yani, Pensilvanya ifadesiyle, “
” için bütün şartlar hazır hale getirildi.
Zamanla gördük ki,
darbesinin yargılanmasının önünün açılması, “teknik nakavt” hazırlığının kamuflajından ibaretmiş.
Devletin kılcal damarlarına yerleşme işlemi tamamlanınca güçlü bir siyasi iktidarın artık yük olduğuna, Sayın Erdoğan gibi boyun eğmeyenlerle değil “emir eri” mesabesinde “
” diyenlerle yola devam etmek için kolları sıvadılar.
Uzun lafın kısası, hedefleri AK Parti değil, Erdoğan'dı.
Yıl
'di.
Hani paralelin “kapatma aydınlarının,” Erdoğan değişti dediği yıl.
Zaten bu tarihe kadar Erdoğan yere göğe sığdırılamıyor,
, “onun gibi bir lider var mı dünyada” diyorlardı.
Dikkat buyurun, “
” de 2011'de sızdırılmıştı.
Harekete geçmişlerdi.
Toplumsal desteğini kesip “
” itibarsızlaştırmak ilk hedefleri olmuştu.
Zira güçlü siyasi iktidarı zevale uğratmak için her şeyden evvel “
” gerekti.
Şükür ki şükür, mahut “sızdırma faaliyeti” toplumun her katmanından tepkiyle karşılanınca planları ellerinde kaldı.
Durmadılar. Plan yaptılar,
krizini ürettiler. Amaçları Erdoğan'ın da dediği gibi kendisine ulaşmaktı.
Yine olmadı, toplumsal destek bulamadılar.
verdi ve bu oyun da bozuldu.
Söz konusu toplumsal konsensüsü bozmak için
'te
devreye sokuldu. Daha sonraları arzı endam eden
araçları panzerle ateşe sürükleyen zihniyet,
'nda çadırları yakarak toplumsal yırtılmanın fitilini ateşledi.
Her ne kadar
söz konusu krizi yönetemeyerek yara almışsa da paralel yapı da istediği sonuca tam ulaşamadı. Bu hale, Ergenekon savcısı
daha sonraları şöyle hayıflanacaktı: “
Gezi olaylarına PKK müdahil olsaydı şu an hükümet edenlerin bu makamda oturma imkanları olmayacaktı. PKK kimden emir aldıysa katılmadı!”
Halbuki, kaçak savcının mahut sorusunun cevabı daha o dönemde verilmişti.
Çünkü…
Gezi olayları sırasında, “
hiç kimse ulusalcı, milliyetçi, darbeci çevrelere de kendini kullandırmamalı
” demişti.
Gelgelelim paralel yapı hiç durmadı; Sayın Erdoğan'ı devirmek için “
” susturuculu
planladılar.
Kurdukları tuzak ayaklarına dolandı; nihayetinde hepten deşifre oldular ama yılmadılar.
Evet yılmadılar, 2014 cumhurbaşkanlığı seçimi için “
adı ekmel, iman-ı ekmel, ihsân-ı ekmel, ihlası ekmel
” diyerek “
” çıkardılar. Sayın Erdoğan sesi kısılıncaya değin direndi ve yine kazandı.
Lakin pes etmediler ve hiçbir zaman da etmeyecekler.
Paralel yapıyı hâlâ bir cemaatten ibaret sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Birçok paydaşı olan “
”dan bahsediyoruz.
Darbe yapamadılar, 7 Haziran seçimleri öncesi darbe ihtiyaçlarının muadili mesabesindeki
parlattılar.
Yoksa, Savcı
Gezi'deki gibi hayal kırıklıkları sürgit devam edecekti.
Bunun için de 26 Ekim 2013'te paralelci takımının Süleyman abisinin, Öcalan hakkında
“s(..)tir git artık, yeter”
şeklinde naklettiği plan devreye sokuldu
Akşam gazetesinden
'in “
Apo: Asıl hamle bana karşı
” başlıklı geçen günkü yazısından şu satırları buracığa iktibas etmenin tam vaktidir: “
Apo'nun altını PKK ve HDP içindeki 'derin el' oydu. Bu 'derin el', PKK ve HDP'yi denetim altına almayı başaran bir 'dış güç' aynı zamanda. 'Devrimci halk savaşı' dedikleri stratejiyi, Türk devletiyle uzlaşmaya yönelen, 'milli çözüm' yanlısı Apo'ya karşı geliştirdiler. Bir taşla iki kuş vurdular; hem Türkiye'de terörü tırmandırarak Ankara'nın İmralı üzerinden geliştirmeye çalıştığı -Erbil'i de kapsayan- Türk-Kürt çözümünü sabote ettiler; hem de Demirtaş'ı Apo'ya karşı güçlendirerek Kürt siyasetini tamamen etkileri altına aldılar…”
Muhterem ne diyor peki?
Daha düne kadar çözüm sürecine karşı “
” savunan mülâanecilerin HDP'ye neden oy istediklerini sorgulamayalım diye bize masal anlatmaya devam ediyor, ne diyecek!
“
Ne başsavcısı yav, başın başı, Komisyon Başkanı
” dediği “
” hakkında, “
beni eğer koltuğunda karşılarsa ona tüküreceğim
” diyen imamların arzı endam ettiği “
” karaya vurduğu halde tek laf etmiyor hatta savunuyor, sonra da bize büyükanne kılığına giren kurt misali, “
kendimi kandırılmış hissediyorum
” masalları anlatıyor!
Saygınlığınız kalmadı bari yaşınızdan başınızdan utanıp ahlakınızı sorgulatmayın, ayıptır.