Bunlar 2011'den evvel öylesine aşırı AK Partiliydiler ki, herhangi bir konuda minik bir eleştiri yapsanız canınıza okurlardı.
'in suçu ne, demiştim de, Zaman gazetesinin
'i, “
Burada olan, kara propaganda seylâplarına kapılarak sağa sola savrulan bazı iyi niyetli insanlara oluyor
” şeklinde racon kesmişti.
Demek ki, biraz daha ileri gitsek, “
siyasi iktidarı iş yapamaz hale getirmek
” suçunu isnat etmesi işten bile değildi.
E kolay değildi tabii, astıkları astık, kestikleri kestik bir dönemdi.
Ne ki,
'dan
'a kadar “
” yere göğe sığdıramadıkları dönemdi. (Yani, “paralel yapı” operasyon yaparken bunlar sıkı AKP'liydiler.)
Dönemin genelkurmay başkanını (Org. İlker Başbuğ) “
silahlı terör örgütü kurmak
” suçundan mahpus damına atmışlardı.
Genelkurmay başkanları TSK'nın başı olduğuna göre, “silahlı terör örgütü” ifadesinden neyin murat edildiği o günlerde tastamam anlaşılamamıştı.
Bugünlerde anlaşılmıştır sanırım.
Paralelcilerin medyasını ve
'ın adamlarının yayınlarını Türkiye'ye Fransız bir insan takip etse,
'yı azılı terör örgütü,
'yı da hukuk devletinin kolluk kuvveti sanır.
Dumanlı Ekrem şimdilerde “
” falan diyormuş. Okumuyorum, geçen gün
Star'da yazdı da öğrendim.
Aslında hiçbir eleştiriyi hak etmiyor. Bir insanın eleştiriyi hak etmesi için de her şeyden evvel özgür irade sahibi olması lazım.
Bu elemana hocası, “
Biz Türkiye'ye ihanet ettik, Erdoğan'ı da arkadan hançerlemeye çalıştık, bundan sonra her yerde onu savunun
” desin, ossaat tavır değiştirir, hatta eski günlerdeki gibi Erdoğan'a goygoyculuk yapmak için yalapşap senaryo yazmaya bile kalkışır.
Sadece bu eleman böyle değil tabii, bu seri böyle. Hocalarını hatalardan münezzeh görüyorlar.
İradeleri ipotek altındadır.
Yanlış anlaşılmasın, istediklerine istedikleri gibi inanmakta ve bağlanmakta herkes gibi bunlar da hürdür, hesaplar Allah'a.
Lakin bir şartla…
Bu kafayla devlet yönetmeye kalkışmayacaklar.
Kalkışmak ne kelime, devleti ele geçirmek için girmedikleri kılık, sızmadıkları yer kalmadı. Önlerine çıkanlara veya çıkma ihtimali olanlara da yapmadıkları, yapmayacakları şey kalmadı.
Size bir şey diyeyim mi;
'in
son günlerde
kurmaya çalışıyor ya, beyhude. “Paralel örgüte” karşı oldukları sürece, CHP'yi koklatmazlar bile onlara.
o koltuğa boşuna getirilmedi. Neyse…
Peki, muhteremlerin iradeleri ipotekli de “
” nasıl, çok mu özgür iradeli?
Bu aydınlardan biri, adı lazım değil bir profesör, “paralel örgütün” hükümferma olduğu dönemde,
'a gelmişti.
gibi içeri tıkılacağından korkmuştu, yardım istiyordu.
Korkmakta da haklıydı.
Nihayetinde,
'a mahpus damını teneşir yapan,
hastası yaşlı bir “din adamına” iftira atarak içeri tıkan merhametsiz bir yapı söz konusuydu.
Ne oldu biliyor musunuz; bu profesör, “paralel yapı”nın hazırladığı her bildirinin altına imza atacak kıvama geldi.
Bir başka profesör daha bilirim (aslında hepiniz bilirsiniz de adını vermek istemiyorum) solcu falan; halim selim, hatta mülayim görünümlü, itimat telkin eden güzel bir insan.
döneminde uzun uzun dertleşmiştik.
Gezicilere demediğini bırakmıyor, yaptıklarını
hazırlık mesabesinde görüyordu. Bunları ekranda da söyler misin dedim, hayhay dedi, geldi. Geldi ama, iki günde tıfıl bir Geziciye dönüşmüş gibi konuştu canlı yayında. Utandırmaktan utandığım için sustum.
Demem o ki, “mahalle baskısı” diyorlar ya, kralı bunlarda.
Bakınız,
, Hürriyet gazetesinde yazarken, “
Türkiye Cumhuriyeti başbakanına Esat gibi Hacivatlar hakaret edemezler. Bu hakareti ona yerdirmemiz lazım
...” dediği için “
...
Erdoğan milletvekili yapar seni şimdi
...” gibi ifadelerle adeta linç edilmişti.
Adamcağız, Erdoğan'ın mezarına tükürmekten bahsedecek kadar alçaldı da zor kurtuldu.
Bir de
gibi Cengiz Çandar gibi “
” var.
Siyasetçi Kürt aydını
Kemal Burkay, “PKK'nın neden savaştığını biz Kürtler anlayamadık, Türkler nasıl anlasın
” diyor ama bu “değişikleri” unutuyor.
Zira…
Bu “değişikler” anlamakla da kalmadılar,
şappadak anlatmaya koyuldular.
geçen gün, “
Selahattin Demirtaş'ın çığlığı. Ne diyor bu çığlık? Çözüm yolu, barış, müzakeredir, diyor…”
şeklinde “anlatmaya” koyuldu.
“Barış süreci” başladığında da Cemal Hasan'ın çığlığını duymuştuk.
Dağlara kendini atmış,
'deki şeflerin önüne yatmış, “
aman ha AKP'yle barış yapmayın
” diye yalvarmıştı.
Çandar da PKK'ya, “
AKP ne verdi de barış yapıyorsunuz
” falan diyordu.
Bu değişikler “
demokrasi gelmeden barış olmaz
” sözünü ellerinden gelse dağa taşa yazacaktılar.
Mezkur sözü
vasıtasıyla
'a da söyletip,
adlı o operasyon gazetesinde manşete çektiler.
Herhalde demokrasi geldi kanaatine vardılar ki, şimdilerde “barış” demeye başladılar.
HDP arazide kan kaybetmeye başlayınca, “barış çığlığı” lakırdılarıyla PKK'yla ayrıştırmaya çalışıyorlar güya.
Yerseniz…
Bre değişikler, hele siz barış istediğinize bizi inandırın da, HDP eksik kalsın.