“Cemaatten” istifa ettin de geldiğin yer burası mı muhterem?

04:0014/06/2016, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Salih Tuna

Sağlık nedeniyle hayli zaman ara verdikten sonra yazdığım yazının başlığı “
” şeklindeydi.


Bundan iki yılı aşkın süre önceydi.



Okur makulesinin, “

nerde kaldın / nerelerdesin / bunca zamandır niye yazmıyorsun

” yollu soruları birikmişti.



Ben de, o vakitler gündemde olan

Fehmi Koru

'nun, Zaman gazetesinin eski sahibi

Alaeddin Kaya

refakatinde

Ankara – Pensilvanya

arası mektup “taşıma” muhabbetine gönderme yapmak istemiştim.



Şöyle yazmıştım: “

Pensilvanya' daydım. Alaattin Kaya'yla herhangi bir hukukum yoktu, mecburen tek başıma gittim...

” (Tashih yok, o vakit Alaattin yazmıştım, Alaeddin değil)



Şakaydı.



Bunu da açık seçik belirtmiştim. Hayatımda değil

Pensilvanya

'ya,

ABD

'ye bile gitmiş değildim.



Ne ki, “

hoşgörü ve diyalog

” deyince mangalda kül bırakmayan güruha mensup

Alaeddin Kaya

şuncacık şakaya tahammül edememiş zehir zemberek bir mail döşenmişti: '”

Alaycı ifadelerle kaleme aldığınız yazınızda ismimin geçmesi beni ciddi rahatsız etti...../ kesinlikle.... Hocaefendiye kimseyi de götürmüş değilim....uzun yıllara varan dostluğum nedeniyle de zaman zaman ziyaret ederim.... / Fehmi Koru ile son gidişimiz ise sadece bir tevafuktur...



Nasıl bir tevafuktu bu?



Kırk yıllık kankalar, “

A'aa! sen de mi Pensilvanya'ya gidiyorsun?!

” yollu havaalanında falan mı karşılaşmışlardı?



Hayır, bunu sormadım.



Doğrusu, Hocaefendi'sine kimi götürmüş onu da hiç merak etmedim. Lakin Hocaefendi'sini

Papa

'ya kim götürmüş, hep merak etmiştim. (Nurettin Veren'in demesine bakacak olursak, Papa'ya götürme işini Alaeddin Kaya organize etmiş. Papa'nın elini kim öpmüş muhabbeti ayrı mesele, o taraflara yelken açmayalım.)



Söz konusu yazımı tatlıya bağlamak için de adını doğru yazdığından dolayı hazrete teşekkür etmiştim. Benim gibi birçokları da “Alaattin” veya “Alaaddin” diye biliyordu. Doğrusu “Alaeddin” olacak.



İş bu Alaeddin Bey son günlerde yine gündeme geldi.



Ankara Cumhuriyet Savcılığına

gönderdiği mektupta,

“Bunlara kazara verdiğim selamı geri alıyorum

” şeklinde yürek parçalayıcı bir ifadeyle, “

The Cemaat

”ten istifa ettiğini

ilan etmiş.



Latif Erdoğan

da “

Cemaatten istifanı savcılığa değil, Pensilvanya'ya vereceksin

” diye anında cevabı yapıştırmış. Ardından da kaçma gel, teslim ol; hele anlat, neden istifa ettin, diye sormuş.



Doğrusunu isterseniz, herkesten çok

Latif Erdoğan

'ın bunları sormaya hakkı var.



Çünkü kendisi de uzun yıllar “The Cemaat”e “hizmet” verdikten sonra ayrıldı ve neden ayrıldığını da her fırsatta anlattı. Üstelik bedel ödedi; paralel örgütün akıl almaz iftiralarına, hakaretlerine uğradı. Lakin yılmadı, “paralel örgütü” deşifre edenlerden oldu.



Gerçekten de Alaeddin Kaya neden “kazara verdiği selamı geri aldığını” anlatmalı.



Bilelim, mesela,

Pensilvanya

'ya verdiği selamı neden geri alıyor? Hem o mülâaneden veya o 17 – 25 Aralık'tan sonra değil de neden şimdi?



Hayırdır; ne oldu, ne değişti?



Anlatsın ki herkes bunun taktik, oyun, manevra olmadığına ikna olsun. En azından değil selam, ömrünü hâlâ “The Cemaat”e adayan şakirtler de neyin yanlış olduğunu görsünler.



Anlatmayınca kimsecikler inanmaz.



“The Cemaat”te yıllarca üst düzey “hizmet” verdikten sonra ayrılan

Nurettin Veren

inanmamış mesela.

Alaeddin Kaya

'nın

Pensilvanya

'nın en yakın ve en mahrem “hizmetlerini” yapan kişi olduğunu belirtmek sadedinde bakınız ne demiş:

“Alaaddin Kaya, 1996'dan, 2015'e kadar askeri, yargıyı, emniyeti ve siyasilerle olan teması sağlayan kişidir. Genelkurmay Başkanı'ndan, kuvvet komutanlarına kadar üst rütbeli herkesi koordine eden kişiydi…”


Aslında anlatmak da yetmez. Nerde durduğun da önemli.



Çünkü ayrıldıklarına dair bir şeyler bulup anlattıkları halde “hizmetçiliğe” sinsice devem edenler var hâlâ.



Hülasa, daha önceleri yüzde yüz karşı oldukları ortamlara sızarak kamufle olmayı maharet sananlar var.



Mesela,

Sayın Davutoğlu

'nun hakkını hukukunu sırf fitne çıkartmak umuduyla savunuyormuş gibi yapıyorlar. Halbuki bir kaşık suda boğacak kadar ondan nefret ediyorlar.



Normalde, diyelim ki falan tarikattan veya sivil toplum örgütünden tiksiniyorlar, bir de bakmışsın melbusat değiştirip oraya girip yeni görüntü altında “hizmete” devam ediyorlar.



“Hizmet” dediğim, bir yandan “paralel örgüte” karşıymış gibi yapıp, öte yandan “paralel örgütle” mücadeleyi itibarsızlaştırmak için ellerinden geleni yapmaktan ibaret.



En tipik lakırdıları da şudur: “

Hemen de her şeyi paralele bağlıyorlar…



Bu tip “

Sızıntı AKP'lilerin

” son günlerdeki ortak özelliklerinden biri de, “

Hepimiz Meral Akşener'iz

” moduna geçmeleridir.



Ne kadar farklı yerlerde kendilerini kamufle etmiş olurlarsa olsunlar hiç değişmeyen ortak özellikleri Erdoğan karşıtlığıdır.



Bunu da çoğu kez Sayın Erdoğan'a direkt karşı çıkarak değil de, Erdoğan'ın yanında kim duruyorsa onu itibarsızlaştırmaya çalışarak gerçekleştirmek istiyorlar.



Sizin anlayacağınız, zarf değişse de mazruf değişmiyor.


#Pensilvanya
#Paralel örgüt
#The Cemaat