An geliyor sazınızla sözünüzle
sofrasını mest ediyorsunuz, an geliyor
'e gidip
'nun
'ye müdahale etmesini istiyorsunuz.
Gençsiniz, kıvraksınız, ağzınız da iyi laf yapıyor.
Müthiş de
atma yeteneğiniz var.
Mesela,
seçim sürecinde,
'daki bombalamanın hemen ardından
demiştiniz
Ne ki, bir iki gün sonra mahut bombalamayı
'nin gerçekleştirdiği ortaya çıktı.
Ne yaptınız? Özür mü dilediniz. Hayır. Kulağınızın üzerine yattınız…
Ayıp ettiniz!
Seçimden önce
elinize alıp sallaya sallaya hedef göstermiştiniz.
Star Medya Grubu Başkanı Murat Sancak
'a geçen hafta suikast düzenlendi, şimdi biz de size
mı diyelim?
Hayır, demeyelim.
Böyle destursuz “yaftalamayı" kendimize yakıştırmayalım.
Lakin siz yakıştırıyorsunuz, galiba bunu da huy edindiniz.
yaptığınız çağrıyla da
'yi istismar ederek
katledilmesine neden olmuştunuz. Özür dilemek yerine boncuk boncuk terler dökmekle yetinmiştiniz.
da benzer tavır takındınız.
Türkiye partisi olmak iddiasındaki bir partinin lideri olarak, terör nerden gelirse gelsin lanetlemeniz ve bütün ayrılıkları bir kenara bırakıp, söz konusu menfur katliama karşı,
Kürt – Türk, Sünni – Alevi
tek yürek olmamız gerektiğini söylemeniz gerekmez miydi?
Siz ne yaptınız?
Ayrıştırıcı, ötekileştirici mesajlar eşliğinde
'ı ve
'yi hedef gösterdiniz.
bir süredir yerleştirmeye çalıştığı
'yle
'i eşitleme algısına,
araçsallaştırarak katkı sunmaya çalıştınız.
Çalıştınız da ne oldu?
Eşbaşkanınız konumundaki hanımefendinin,
dediği çevrelere mensup teröristler gitti 2 polisimizi uykusunda öldürdü. Böylece terör saldırıları başlamış oldu.
Ve, paralelcilerin
26 Ekim 2013 tarihinde “müjdelediği" çatışmalı ortam geri geldi.
anaların kanlı yaşları akıyor da elinize ne geçti?
Ama böyle olacağı belliydi.
Çok değişmiştiniz çok!
“Kürtler ve Türkler Cihangir'de tanışmadı"
şeklindeki o güzel sözün sahibi gitti yerine
in,
“Üçüncü
"ın,
sözcüsü geldi.
O kadar ki…
'dan
'a kadar
karşı çıkan ne kadar insan evladı varsa alayının gönlünü kazanırken,
pahasına
başlatan
hedefe oturttunuz.
“Milli çözüm sürecine" verdikleri destek nedeniyle hakarete uğrayan, aşağılanan, tehdit edilen köşe yazarlarından kanaat önderlerine, gazetecilerden siyasetçilere kadar herkese mesafe koyarken “milli çözüm sürecini" ihanet tesmiye edenlerle hemhal olmaya çalıştınız.
Kılıçdaroğlu vekaletiyle
MHP Genel Başkanı Bahçeli'
yi başbakan yapmak istediniz.
Sahi, başarabilseydiniz “çözüm sürecini" nasıl sürdürecektiniz?
Onca kan ve onca gözyaşı ardından, onca emekle başlatılan süreci ne uğruna mahvettiniz?
Türkiye" projesine sizi kimler koştu?
Size ne oldu da, “barış süreci" başlar başlamaz
“AKP size ne verdi de barış yapıyorsunuz"
diye çıngar çıkaran, PKK'yı dağda tutmak için Kandil'deki “ağaların" önüne yatan
çizgisine savruldunuz?
“Demokrasi gelmeden barış olmaz"
diyerek PKK'nın silah bırakmasına karşı çıkan adı lazım değil bir meczup sandığın ucu görülünce,
“PKK tek taraflı ateş kes ilan etsin"
deyiverdi.
Bakıyorum da, hiç vakit kaybetmeden siz de aynı ağzı kullanmaya başladınız.
İyi de onca şehid haberi gelirken neden sustunuz? O “meczubu" mu beklediniz?..
Bazı belediyelerin “özerklik" ilan etmesi üzerine de, onlarla resmi, organik ilişki içinde olamadığınızı söylediniz.
Ne kadar ilginç, benim de bu yazıyla resmi ve organik ilişkim yok.
Kim yazdı acaba?
O “liberal meczuba" mı sorsak, ne yapsak?!