Bahçeli’nin kumpasına Fe’mi Bey nasıl uyandı?

04:0024/01/2017, Salı
G: 17/09/2019, Salı
Salih Tuna

Öncelikle mezkur isimde “
h
” harfi yerine apostrof tercih etmemin nedenini izah edeyim de kimseciklerin aklına kötücül şeyler gelmesin.


Bu köşenin müdavimleri bilirler; hazreti takdim etmek için, falancanın arkadaşı derdim.



Bahsi diğer, artık vazgeçtim.



FETÖ'den tutuklu yargılanan Alaeddin Kaya'nın kankası

” deseydim, itibarsızlaştırmaya çalıştığım iddia edilebilirdi.



Halbuki, incinmesini bile istemem.



Zira kendisini severim. Zaten bu yazı da biraz “

değişik

” de olsa bir sevginin tezahürüdür. (Değişik, dediğim; Fe'mi Bey, Erdoğan'ı sevdiği kadar ben de kendisini severim.)



Adlı adınca söylesem; yani, apostrof yakmasam, yani, “h” harfine hiç dokunmasam, bu sefer de ben incinirim.



Zira…



Çok okunmak için adımı yazılarının başlığına çekiyorlar

dediği gün, felaket incinmiştim. (Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin, siz olsaydınız incinmez miydiniz?)



Ben de “

Fe'mi

” şeklinde naçar bir çözüm buldum.



Hem konuşma diline daha uygun hem de (yaşıtlarının ona hitap edişini müşahede ettiğim kadarıyla) daha sevecen.



Lakin, “

Fe

” hecesinden sonra en az iki “

h

”lik durak olacak. (“Mi” hecesindeki “i” harfi de “Miiiiii” diye öyle öküz gibi çekilmeyecek Şinasi. Sadece “Mi.” Hatta yarım bir “i' bile işini görür. Bu arada, söz konusu adı telaffuz ederken adeta çay molası verircesine “h” harfinin keyfini çıkaran, hemen ardından da ağzını şapırdatarak 'abi” diyen “atanamayan Ahmet Hakan'lar” şimdilik konumuzun dışındadır.)



Evet, vurgular önemlidir.



Noktalama işaretleri de vurgulardan önemlidir.



Tire (kısa çizgi şeklindeki noktalama işareti) yerine, neden apostrof kullandım sanıyorsunuz.



Tire, soğuktur, maksatlıdır; dahası, bölücüdür, federatiftir. Apostrof öyle mi ya; zaruridir, mücbir nedendir.



Şakadan hiç hazzetmez sayın ciddi okur, hiç merak etme, daha fazla sabrını zorlayacak değilim.



Kemerleri bağlayabilirsiniz, şimdi mevzuya iniyoruz.



İş bu

Fe'mi Bey

geçen gün

Ankara

'ya gitmiş, gitmekle de kalmamış, “

gördüklerini

” de yazmış. “

Merak bu ya: Bahçeli bu kıyağı neden yaptı?

” ara başlığı altında demiş ki: “

Gördüğüm şu: Ankara'da herkes, Türkiye'nin her tarafındaki insanlar gibi, tek bir soruyu birbirine sorup duruyor: Devlet Bahçeli bunu neden yaptı?



Bu sorunun cevabını da MHP'liler dâhil kimsecikler bilmiyormuş.



Peki, bilinen neymiş?



Buyurunuz hep birlikte

Fe'mi Bey

'den dinleyelim: “

Bahçeli'nin 'Gelin birlikte anayasayı değiştirelim' çıkışına kadarki söylemi 'başkanlık sistemi' konusunda en aşırı ithamları içermekteydi, o noktadan birdenbire dönüş bile Bahçeli kimliğine aykırı…



Halbuki…



Sayın Bahçeli,

seçilmiş cumhurbaşkanı

olgusunun nasıl bir anayasal soruna neden olduğunu partisinin grup toplantıları başta olmak üzere her vesileyle vuzuha kavuşturmuştu.



Anlaşılan o ki, Fe'mi Bey “duymak” istememiş.



Bunda da şaşacak bir şey yok. Herkesin duyup gördüğünü görmeyen, ama kimseciklerin duyup görmediğini gören, hülasa, herkesler mışıl mışıl uyurken uyanık kalabilme hassesine sahip olan “güzelleşmiş” bir yazardan bahsediyoruz.



Gerçekten çok uyanıktır.



O kadar ki, bir vakitler, hiç gitmediği görmediği “

Bilderberg toplantıları

”na herkesi uyandırmaya çalışırdı. Ne ki, sonradan bizzat kendisi mahut toplantıya katılınca, “

uyumayı

” tercih etti.



Özellik, dediğimiz budur işte.



Herkesin göremediğini gördüğü gibi herkesin gördüğünü de göremeyebiliyor.



Mesela,

17- 25 Aralık 2013

darbe teşebbüsünün arkasında Gülen'in olmadığını söyledi durdu.



Darbecilerin

15 Temmuz

gecesi rehin aldıkları

Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar

'a, “

Seni Fethullah Gülen'le görüştürelim

” diye teklif yaptıkları medyaya yansıdığı günlerde bile, “

Darbenin beyni Gülen olabilir mi? Olmasa da oldu bile…

” diyebildi.



Rus Büyükelçisi Karlov

cinayetinin ardından da gündüz gözüyle şunu yazacak kadar kendini aştı: “

Silâhsız terör örgütü' sıfatıyla anılırken, 15 Temmuz uğursuz darbe girişiminden sorumlu tutulduğu için 'silâhla' ilişkisi kurulabilmiş olan örgüte, bir de böyle bir tetikçinin mal edilebilmesi, soruşturmayı yürütenlere cazip de gelebilir…


Demem o ki, böyle bir özelliği var.



Mezkur yazısında,

Bahçeli

'nin “

başkanlık sistemine

” verdiği desteği “

arazi temizliği

” yapmak istemesine, bunu da “

Bizans siyasetine

” bağlıyor.



Her şeyden evvel, “

Bizans siyasetini

” bile yanlış biliyor. Hatta hiç bilmiyor.



Bu saatten sonra tarihten örneklerle “Bizans siyasetinin” ne olduğunu anlatacak değiliz.



Madem…



Bahçeli'nin onca açıklamasına rağmen anayasa değişikliğine “evet” demesini

Erdoğan ve AK Parti

'ye “

kıyak

” olarak değerlendiriyor, hiç değilse “kıyağın” ne olduğunu bir örnekle anlatalım.



Kıyak…



Fetullah Gülen

'in

Fe'mi Bey

'e bir ev hediye etmesidir.



Gerçi, Fe'mi Bey'in Fetullah Gülen'e yaptığı, çok daha büyük kıyaktır.



Ne mi yapmıştır?



Daha ne yapsın;

Fetullah Gülen

'in ev iddiası karşısında, “

iftira atıyor bana, müfteri

” demek yerine, bu iddiayı bizzat Gülen'den duyup faş edene şarlamıştır.


#FETÖ
#Fetullah Gülen
#Hulusi Akar