Bahçeli’nin kulağına eğilerek ‘Erdoğan bana büyü yaptı’ dedi

04:0028/01/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Salih Tuna

Kemal Bey'in “
Kafasını Arayan Adam
” olarak macerası, duvardaki yeri değiştirilen boy aynasında kafasını göremeyince başlamıştı.


Kaldığımız yerden maceraya devam ediyoruz.



Geçen hafta yazımızı nihayete erdirirken, yani, “

2. Bölümün

” finalinde,

Bahçeli

'nin

Kemal Bey

'i omuzları üzerinde bir kafa taşıdığına nasıl ikna ettiğini anlatacağımızı vaat etmiştik.



Hazırsanız, kemerlerinizi bağlayın, uçuşa geçiyoruz…



Kemal Bey

her zamanki misafirperverliğiyle kendisini kapıda karşılayan

Bahçeli

'nin gösterdiği koltuğa oturdu.



Tedirgindi.



Acaba kafasının yokluğunu

Bahçeli

fark etmiş miydi? Cesaretini toplayarak yekten sordu: “

Bende bir değişiklik görüyor musunuz?



Bahçeli

bir değişiklik ararcasına gözlerini dikkatle üzerinde gezdirince kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. Keşke sormasaydım, diye içinden geçirdi. Az kalsın, sorumu geri alabilir miyim, diyecekti.



Vazgeçti.



Konuyu değiştirmek düşüncesiyle etrafa kaçamak bir bakış atarken Bahçeli sessizliği böldü: “

Ne gibi bir değişiklik Kemal Bey?..



Nerden aklına geldiyse, pat diye, “

Şapka gibi…

” deyince, Bahçeli, hayretle karşılık verdi, “

Nasıl şapka gibi?



Ne diyeceğini bilemedi, aklına ilk geleni söyledi: “

Melon şapka gibi…



Kemal Bey! Siz daha önce melon şapka mı takıyordunuz?



“Hayır, hiç takmadım. Neden sordunuz ki?”



Melon şapka dediniz ya onun için…



Ama takıyorum demedim ki ben!



“Yahu siz biraz önce, bende bir değişiklik görüyor musunuz, diye sordunuz; ben de ne gibi, dedim. Siz de bunun üzerine, şapka gibi, deyince…”



Bahçeli'nin sözünü keserek, “

Şapka takmak için de her şeyden önce bir kafa lazım ama!

” dedi.



Başarmıştı.



Şapkadan yola çıkmış kafaya ulaşmıştı. Gördüğünü söyleyecek kadar dobra olduğundan hiç kuşku duymadığı Bahçeli'ye artık, “

kafam var mı yok mu

” sorusunu yöneltebilirdi.



Bu soruyu sorması kuşkusuz yine çok zordu ama hiç değilse konuya paraşütle inmiş olmayacaktı.



Ne ki en korktuğu şey başına geldi.

Bahçeli

daha fazla kendini tutamadı. Sağ elini ağzına getirerek güldüğünü saklamaya çalıştı.



Bu asla katlanamayacağı bir hareketti. Konuyu ivedilikle değiştirmek istedi. Gözü sehpanın üzerindeki kitaba ilişti.



Gayet ciddi bir vurgulamayla, “

Bakabilir miyim?

” dedi. Bahçeli, gayet tabii, derken bile gülmekten kendini alamadı.



Kitabı şöyle bir karıştırdıktan sonra bastırmaya çalıştığı bir öfkeyle, “

Bu kitabı buraya ben göreyim diye özellikle mi koydunuz?

” dedi.



Bahçeli, “

Yok hayır

” dedi anlamaya çalışarak, “

Partili bir arkadaşımızın yazdığı bir kitap o, zaten biraz önce hediye etti.



Kafka sizin arkadaşınız mı

” diye adeta bozuk atarak devam etti: “

Bakın Sayın Bahçeli bunlar hoş imalar değil. Bu kitap 'Dönüşüm.' Ve, ben ne Gregor Samsa'yım ne de bir sabah uyandığımda dev bir böceğe dönüşmüşüm. Ben sadece kafamı kaybettim, onu arıyorum…



Bahçeli hayret içinde belli belirsiz, “

Orası belli…

” diye mırıldanınca, Kemal Bey müthiş bir merakla atıldı: “

Ne?! Orası belli mi dediniz? Ciddi misiniz Sayın Bahçeli? Madem öyle, neden baştan beri söylemediniz? Oysa kapıda gayet normal karşılamıştınız beni. Yoksa kapıda kafam vardı da burada mı kayboldu? Ne olur birbirimize açık sözlü olalım!



“Ben gayet açık sözlü konuşuyorum Kemal Bey. Sizi de açık sözlü olmaya davet ediyorum. Elinizdeki kitabın Kafka'nın 'Dönüşümü' olduğundan emin misiniz Allah aşkına…”



Ne demek, tabii ki eminim.



“O halde lütfen herhangi bir sayfasını okur musunuz? Yüksek sesle lütfen…”



Herhangi bir sayfayı çevirip okudu: “

Yapılan anayasa değişikliğiyle Meclis kanun yapacak ama icraya karışmayacak; yürütme icra yapacak ama kanun yapmayacak; yargı denetim ve yargılama yapacak ama yürütmenin ve yasamanın yerine geçmeyecek. Yani kuvvetler ayrılığı demokratik bir şekilde gerçekleşmiş olacak…



Telaşla bir başka sayfayı çevirdi: “

Bizde kuvvetler ayrılığı vesayetçi parlamenter sistemde inkişaf ettiği için yargı anayasa mahkemesi yoluyla, örneğin 2007'de yasamanın alanına girerek Cumhurbaşkanı seçimini iptal etti…



Gözlerine inanamadı; elindeki kitap sanki “

başkalaşıma

” uğramıştı. Dehşet içinde Bahçeli'ye dönerek, “

Ama bu nasıl olur?

” dedi, “

Bu Kafka'nın eseri değil.



Sıkışmıştı. Mahcup olmuştu. Sanki başından aşağıya kaynar sular dökülmüştü.



İmdadına

Erdoğan

yetişti. “

Sayın Bahçeli bu kitabı Erdoğan değiştirdi. Evet evet, o değiştirdi…



Bahçeli, Kemal Bey'in yüzüne tuhaf tuhaf baktı ve, “

Şimdi? Kitap elinizdeyken, öyle mi?!

” dedi.



Arkadaşlar sohbet ederken duymuştum,

” dedi, “

Bir yazar, bir romancının romanına giriyor ve o romanın kahramanına aşık oluyordu. Olmaz olmaz deme Sayın Bahçeli, her şey olur yani.

” (Woody Allen'ın Flaubert'in Madame Bovary romanına girip Emma'ya aşık olmasından aklında bu kalmıştı.)



Bahçeli, “

Kemal Bey size inanamıyorum!

” deyince, “

Bana inanabilirsiniz

” dedi, “

Erdoğan'ın yapamayacağı hiçbir şey yok. O kesinlikle bir büyücü. Bakın Kafka'nın eserini ne hale getirdi!



Elindeki kitaptan gelişigüzel bir sayfayı açarak okumaya başladı: “

Başkanlık sisteminde halk, hem yürütmeyi hem de Meclisi belirler. Hükümet ve koalisyon krizi olmaz. Kriz çıktığında da halka gidilirse milli egemenlik her aşamada devreye sokulur…



Kitabı sehpaya bıraktıktan sonra Bahçeli'ye dönerek, “

Size bir sırrımı vereyim m?

” dedi, “

Bu anayasa değişikliği İslam'a aykırı.



Bahçeli daha fazla dayanamadı: “Çok değişik bir kafanız var” deyiverdi.



Kemal Bey heyecanla atıldı: “

Var mı, gerçekten var mı?!



“Ne var mı?”



Kafam…



“Estağfirullah, ben onu demek istememiştim…”



Var mı yok mu, lütfen bana gerçeği söyleyin Sayın Bahçeli. Buna çok ihtiyacım var. Bu görüşmeyi zaten bunun için talep etmiştim sizden…



“Var var! Olmaz olur mu?! Hem de çok değişik…”




#Cumhurbaşkanı Erdoğan
#Kemal Kılıçdaroğlu
#Devlet Bahçeli