“İnsanın özüne ilişkin soruyu sormadan varlığa
yönelik bir soru da sorulamaz
” demişti
.
Modern zamanlarda günlük yaşamın gözleri bu soruya tamamen kapalıdır.
“
” buluyor buluşturuyor, yapıyor ediyor, onlar için düşünüp onlar adına soruyor sorguluyor nasılsa.
Halbuki…
Heidegger, “
” demişti.
Şaştınız değil mi?
Hâşâ, “
” mertebesine yüceltilen “bilim” nasıl olur da düşünmez değil mi?
Filozofumuz bu önermesini
ta üniversitede dile getirdiğinde herkes küçük dilini yutmuş, yer yerinden oynamıştı.
Peki hazret ne demek istemişti?
Buyrun hep birlikte kulak verelim: “
Bilim, felsefenin 'düzleminde' yol almaz. Ama buna rağmen bilim, farkında olmadan bu düzleme tabidir. Mesela fizik, uzam, zaman ve hareket içinde yer alır. Fakat uzam, zaman ve hareketin ne olduğunu bilim belirleyemez. Demek ki bilim 'düşünmez'. Sahip olduğu yöntemlerle düşünmeye muktedir değildir yani. Misal, ben fiziksel yöntemlere başvurarak fiziğin ne olduğunu söyleyemem. Fiziğin ne olduğunu sadece felsefi bir sorgulama tarzı içerisinde düşünebilirim. 'Bilim düşünmez' önermesi bir itham değil, bilimin içsel yapısına ilişkin bir saptamadır…”
Bilimselciliğe “iman” edenlere bu satırlar hiçbir şey söylemez.
Evvela bu “
” yıkılmalı. Bunun için de
'un “
Bilimsel Devrimlerin Yapısı
” (1962) iyi bir başlangıç olabilir. Neyse.
“Bilim düşünmez” önermesinden mülhem biz de soralım: “
”
'e bakmayın; “
” konferansında (1927) din felsefesine daha doğrusu felsefenin teolojide kullanılmasına kapıları sıkı sıkıya kapatmıştır.
Soruyu daha özel kılalım: “
Kur'an mufassal, apaçık kitaptır. Hidayet kaynağıdır. Kendi kendini şerh eder, tefsir eder. Kime? Kalplerinde hastalık olmayanlara, yani samimi olarak hakikati arayanlara…
Kur'an'ın muhatabı kim? Akıl sahipleri? Deliden hüküm kalkar çünkü. Akıl sahiplerine de “akletmek” önerilir. “Ey iman edenler iman ediniz” denildiği gibi akıl sahiplerine de “
?” denir.
Akletmek için de samimiyet şart. Sahici olmayanların akletmeleri mümkün değildir.
Takdir edersiniz ki, felsefenin malzemelerinden çok farklı bir şeydir bu.
Bildiklerinizle amel ederseniz Allah size bilmediklerinizi de öğretir hükmü, her şeyden evvel samimiyete, ihlasa, takvaya vurgudur.
Şayet insanlara bir şeyler anlatmaya kalkışmışsanız bütün bunların yanı sıra sağlam bir muhakeme ve vukufiyet olmadan olmaz.
Gelgelelim, manzara-ı umumiye şundan ibarettir: Kur'an üzerine konuşan, yazıp çizenlerden bir kısmı “
” öteye geçememiştir. Bir kısmı da Kur'an-ı “
” uygun hale getirme gayreti uğruna ne yaptığını şaşırmıştır.
Bilimde şu var, Kur'an'da da var; bilimde mucizeye yer yok, Kur'an'da da yok diye diye Kur'an-ı, modern bilimin meşruiyet aracı haline getirmekle matah bir şey yaptıklarını sanırlar.
Düşünce kapasiteleri maalesef lise düzeyinde olduğu için modern bilimin paradigmasını sorgulayabilmeleri zaten mümkün değildir. Ne ki, kapasiteleri müsait olsaydı da taşralı kompleksleri buna engel olurdu.
adlı ilahiyatçı bir profesör ile (eski dostumuz)
bu türün “mümtaz” temsilcileri arasındadır.
Yaşar Nuri geçenlerde “
Deizm insanlığın kurtuluşu olacak
” diyordu. Sonra “
” yelken açmaya başladı ve “
insanlık komünizmi çağırıyor
” deyiverdi. Sosyoloji müsait olsun, yani hitap ettiği çevrelerin alkışını kazanacağından emin olsun, “satanizmi” övmezse ben bir şey bilmiyorum.
da ateistleri cennete sokuyordu. (Yahu önemli değil, sokmadıysa da sokar.) Muhteremin “gelişim süreci” her şeye gayet müsait çünkü.
'da bir konferansta o kadar “aşmıştı” ki
bile “
” diyerek karşı çıkmak zorunda kalmıştı.
Dostumuz olduğu dönemlerde İhsan'a göre Yaşar Nuri “
” düzeyindeydi. Şimdi ikisi de aynı düzeyde buluştular, hayırlı olsun.
Yaşar Nuri, “
” seviyesine kadar indi.
da
döneminde, bir başörtülü hanımefendinin taciz edildiği iddiası karşısına, “
Belki AKP'li sanmışlardır
” şeklinde bir tweet atacak kadar alçalmıştı.
Yaşar Nuri de İhsan da tam bir entegristirler.
AK Parti'yi destekleyen medya
'a, “
” diyor ya, son derece yanlıştır.
İhsan
veya
imamı gibidir.
DEAŞ'ın tek özelliği Müslüman öldürmektir. Türkiye'de Sünni, Irak'ta Şii fark etmez.
Bu taşeron örgütün karakteristik özelliği “
” olmasıdır.
İhsan da Yaşar Nuri de tıpkı DEAŞ gibi tekfircidirler. İşleri güçleri “müşrik” diyerek Müslümanları tekfir etmektir.
İhsan, bir televizyon programında, “
ateistle evlenilir mi hocam
” diye soran bir kız çocuğuna, “
Elbette evlenilir, ateist Kur'an'ın konusu değil. Kur'an'ın konusu müşriklerdir
” cevabını vermişti. Muhtereme göre müşrikler de, kendisi gibi düşünmeyen, namaz kılan, oruç tutan Müslümanlardan ibaretti.
Kendisi gibi düşünmeyenleri tekfir eden İhsan'la kendilerine tabi olmayanları müşrik ilan ederek katleden DEAŞ arasında zihinsel olarak fark var mı?
Evet, bir fark var: DEAŞ kuvveden fiile geçmiş halde, bunlar henüz nefret söylemi aşamasında.