2012 yılında MİT kriziyle başlayıp 2013 yılında Gezi olaylarıyla hükümete gözdağı vermeye çalışan güç odakları, 17 Aralık 2013 tarihinde seçilmiş 61’nci Hükümeti devirmek için sinsi bir kumpas hazırlığıyla 40 yıldır besledikleri FETÖ terör örgütünü sahneye sürmüşlerdi. Devleti zor duruma düşürmek ve hükümete birçok koldan darbe vurmak için gerçekleştirilen bu darbe teşebbüsünün üzerinden tam 7 yıl geçti.
O tarihe kadar gizlice başta siyaset, adalet, askeriye ve emniyet olmak üzere hükümet ve devlet güçlerinin içine sızarak arka planda kumpas kuran FETÖ, 15 Temmuz darbe girişimine giden süreçte gerçek yüzünü Aralık 2013’te yaptığı 17/25 kumpasıyla gösterdi.
Peki kırk yıldır hep arka planda kalmayı yeğleyip değişik kılıklarda boy gösteren bu örgüt, neden kendini 17 Aralık’ta deşifre etmek zorunda kaldı. Neden böyle bir mücadele içine girdi?
FETÖ, ABD başta olmak üzere uluslararası destekçileri olan bir terör örgütüdür. Milletimizin güçlenmesini istemeyen ve 17/25 Aralık sürecini tasarlayan bu güçlerin başlıca amaçlarından biri, Türkiye siyasetini yeniden dizayn etmekti. İkinci önemli amaçları ise ekonomiydi. Özellikle Türkiye ekonomisiyle ilgili yabancı yatırımcıları tedirgin ederek hızlı bir sermaye çıkışı başlatmaktı. Bu şekilde tetiklenecek bir ekonomik krizle, AK partinin en önemli başarılarından biri olan ekonomi kötüleşecek ve arkasındaki halk desteği zayıflatılarak hükümet iktidardan uzaklaştırılabilecekti.
Diğer taraftan, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları da Türkiye ekonomisinin gidişatı ile ilgili olumsuz yorumlar yaparak uluslararası yatırımcıları etkilemeye çalışıyorlardı. Bunların hepsinin temel amacı, Türkiye’nin önemli projelerinin ve istikrarlı büyümesinin önünü kesmekti.
Bu işleri organize eden üst akıl, kendi içimizden olan kişi ve kuruluşları da kullanıyorlardı. Hatırlayacağımız gibi ilk önce TCMB hemen ocak ayındaki yani, süreci takip eden ilk PPK toplantısında faiz oranını %4,5’tan %10’a çıkardı. Merkez Bankası’nın yabancı yatırımcıların etkisi ile aldığı bu faiz artırım kararı, özel sektörün yatırım hızını yavaşlatarak büyüme ve üretim üzerinde olumsuz etki yaptı.
Bu yapılanlar olumsuz küresel konjonktürün de etkisiyle Türkiye ekonomisinin gerilemesine sebep oldu. Bu durum 2013, 2015 ve 2019 yıllarındaki bazı ekonomik göstergeleri karşılaştırdığımızda daha net görüyoruz.
Bu süreçte yazılı ve sözlü medyayı bilhassa da sosyal medyayı iyi kullanan paralel yapı mensupları, hem ülke içindeki hem dışındaki uzantıları üzerinden yaptıkları dezenformasyonla, ekonomi ve siyaset üzerinde ister istemez bir travma yarattılar. Ülkemizi istikrarsızlaştırmayı planlayan küresel güçlerin himayesinde elde ettikleri menfaatleri, ülkemiz aleyhine kullanmaktan imtina etmediler. Türkiye’den topladıkları yardım paraları ile dış ülkelerde lobicilik yaptılar. Türkiye aleyhine yaptıkları çalışmaları, halen daha benzer usullerle sürdürmeye de devam ediyorlar.
Tüm bu yaşananların ekonomik maliyetleri karşısında Türkiye ise, sağlam makroekonomik yönetimi ve bankalar başta olmak üzere finansal sistemin dayanıklılığıyla 2023 hedeflerini gerçekleştirme yolundaki odağını koruyor.
Olayları ve yapılanları doğru okuyan halkımız ise, gerek 2014 yılındaki 30 Mart yerel ve 10 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gerekse 15 Temmuz sürecinden sonra hem başkanlık referandumunda hem de 24 Haziran başkanlık seçiminde Cumhurbaşkanımıza olan güveni yinelemiş, bu yapıya ve bunların dış uzantılarına iyi bir mesaj vermiştir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.