Tavuk Döner Dönmez Olsun

00:009/04/2013, Salı
G: 6/09/2019, Cuma
Şaban Abak

Minibüsten Sıhhiye köprüsünün üstünde indim. Eski ve kirli merdivenlerden aşağıdaki köprüaltı dükkânlarının bulunduğu zemine vardığımda, burnuma gelen türlü yemek kokularından acıktığımı hatırladım.Burada daha çok dar gelirli insanlara hitap edecek tarzda giysi satan dükkanlarla, yine "ekonomik" tarifeli lokantalar, piknik büfeler ve çay ocakları bulunuyordu. Berberi, kuruyemişçiyi, ayakkabı tamircisiyle ucuz parfümcüyü de ekleyince Ankara"nın orta yerinde gariban bir kasaba çarşısı manzarası tamamlanmış

Minibüsten Sıhhiye köprüsünün üstünde indim. Eski ve kirli merdivenlerden aşağıdaki köprüaltı dükkânlarının bulunduğu zemine vardığımda, burnuma gelen türlü yemek kokularından acıktığımı hatırladım.

Burada daha çok dar gelirli insanlara hitap edecek tarzda giysi satan dükkanlarla, yine "ekonomik" tarifeli lokantalar, piknik büfeler ve çay ocakları bulunuyordu. Berberi, kuruyemişçiyi, ayakkabı tamircisiyle ucuz parfümcüyü de ekleyince Ankara"nın orta yerinde gariban bir kasaba çarşısı manzarası tamamlanmış oluyordu.

Kasaba lafın gelişi. Ankara"nın en büyük bulvarının üstüne kurulu bu ikiz köprünün üstünden hem tren geçiyordu hem karayolu. Altı ise günün her saatinde trafiğin en yoğun olduğu sekiz şeritli dünyayı ikiye bölecek kadar iddialı bir duman ve gürültü seliydi.

Yeraltı camileriyle ünlü Ankara"nın tek köprü altı camisi de yine bu Sıhhiye köprüsünün altında bulunuyordu. Adının "Osmanlı Camii" oluşu ayrıca hüzün vericidir. İlk gördüğümde nedense aklıma "Bozgunda bir fetih düşü" mısraı gelmişti.

Vakit öğleye yaklaşıyordu ve kahvaltı etmemiştim. Hem aç hem iştahsız olmak nasıldır bilen bilir, ben sıkça yaşarım bu hali. Açlıktan dermanım kesilir yine de canım bir şey yemek istemez. Neyse ki şu kokular var. Durup canım ne çekiyor diye kendimi yoklayıp dinledim. "Buyurun Şaban beyin nefsi, yeryüzü nimetleri emrinizde, ne buyururdunuz!" Aşağılık şey! İki öğünü birleştirip sıkma portakal suyu eşliğinde sandöviç arası döner yemeye karar verdim.

Bir büfenin önünde buruşuk ve rengi kaçmış üç beş portakal duruyor, köşeden tavuk döner de görünüyordu. Kalabalıktan sıyrılıp yaklaştım ve döner var mı, diye sordum. "Tavuk döner var abi, yeni taktım" dedi bıçakçı. "Et döner?" Et döner yoktu.

Ben yıllardır tavuk yemiyorum, çok mecbur kalmadıkça yemeyi de düşünmüyorum. Neyse ki bir sürü lokantamsı yer var diye düşünerek başka bir dükkana yöneldim. Hemen bitişiğindeki büfede de et yok, sadece tavuk döner vardı. Dönerci olup da sadece tavuk satanla herhalde ilk kez karşılaşıyordum. Köprünün daracık koridorlara, garip kıvrımlara bölünmüş altında itiş kakış kalabalığın arasında bütün lokanta ve benzeri yerleri dolaştım; hiçbirinde et döner yoktu. Buralarda et döner pahalı geliyormuş, pek gitmiyormuş, köprü altında et döner takan kimse yokmuş. Portakal suyu da zaten sadece ilk sorduğum yerde vardı.

Yukarıdan çelik kemerleri gümbürdeterek geçen ve geçişinin uğultusu bitmek bilmeyen yük katarının altında ezilir gibi oldum. Nasıl bir üzgünlük, nasıl bir isyan duygusu ruhumu sardı da gözlerim dumanlandı, ufkum karardı. Bir yandan da feryat figan ağlama arzusu kabarıp duruyor içimde, gözlerim buğulandı, titremeye başladım.

Bir direğe yaslanıp şöyle bir geniş kamerayla kalabalığı taradım. Yavaşça kendi etrafımda 360 derece döndüm. Gözüme ta karşıda, bulvarın ortasında dev boyutlara çıkarılmış Hitit geyiklerinin heykeli ilişince gayri ihtiyarî küfrettim. Ağlayışımı bastırmak için acele ve öfkeyle karışık bir sigara yaktım. Dizlerim titrediği için direğin dibine çömeldim. Başımı bir müddet önüme eğip dilsiz bir dilenci gibi oturdum. Kravatımın ucunun yerlere sürünmesini de artık umursamıyordum.

Demek bu koca köprüaltında bu müthiş kalabalığın içinde et döner yiyen kimsecikler yoktu. Bat dünya, bat! Bir et döner 7-8, bilemedin 10 liraydı. Tavuk döner ise yanında ayrınla birlikte "bütün ekmek arası 2,5 lira" idi. Yani kocaman ekmeğin arasına adeta koklatılacak miktarda üç beş tavuk parçası, biraz soğan bol yeşillik.

Daha bunun bir de yarımı hatta çeyreği vardı.

O gün gece geç vakitlere kadar hiçbir şey yiyemeden dolaştım. Fakir fukaranın, mahzun garibanın azığı olduğu, yok gününde insanların imdadına yetişip karınlarını doyurduğu için tavuk dönere binlerce teşekkür ettim. Fakat gözümde yokluğun ve yoksulluğun yeni bir simgesine dönüştüğü için de ondan büsbütün nefret ettim. Tavuk döner dünyadan kalkarsa belki yoksulluk ta kalkar diye ona beddua ettim. Arif Dino"nun tek mısralık "Beddua" şiirine nazire de yazmış oldum böylece.

Tavuk döner dönmez olsun!