Ümit Boyner"in duruşu

Cem Boyner doksanlı yıllarda Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) adında bir siyasi faaliyet başlatmıştı. YDH açık toplum, çoğulculuk, serbest piyasa ve özgürlük gibi liberal değerleri savunan bir siyasi partiydi. Çağdaş demokrasilerdeki standardı dile getiriyor ufuk açıcı söylemlerle siyasete yeni bir boyut kazandırıyordu. Doğru güzel ve olması gereken kimi özlemleri seslendiriyordu.

Fakat öyle bir söz etti ki ne biz ne başkaları hiç kimse tahammül edemedi. "Biz Muhammed''i de Atatürk''ü de aşmalıyız." mealinde sarf ettiği cümle onun siyasi hayatını başlamadan bitirdi. Hem dindar kesimin hem müesses nizamın kutsalına dil uzatmıştı. Girdiği ilk seçimde 133,889 oyla, % 0.48''lik oy aldı ve daha sonra kendini feshetti.

İtiraf etmek gerekir ki toplumun hassasiyeti konusundaki tecrübesizliği bir kenara bırakılırsa Cem Boyner, döneminin en demokrat çıkışını ve açılımını yapmıştı. Cem Boyner''in o yıllarda seslendirdiği zihniyet yönetime hâkim olsaydı AB standartlarını bugün çoktan yakalamış belki de geçmiş olurduk.

Bunları bana hatırlatan TÜSİAD başkanlığına seçilen eşi Ümit Boyner''in açıklamaları oldu. Zenginler kulübü olarak bilinen ve halka tepeden baktığı için sürekli şikayet ettiğimiz TÜSİAD, Boyner''in başkanlığıyla halkı ve halkın değerlerini, hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi önceleyen bir sivil toplum örgütü izlenimi vermeye başladı.

Ümit Boyner''in TÜSİAD''dan alışık olmadığımız açıklamalar yapmasının temelinde, eşi Cem Boyner''in doksanlı yıllarda başlattığı demokratik hareketin ilkelerinin yattığını düşünüyorum. Ümit hanım Cem beyin çalışmalarında daima yanındaydı. Aynı fikirleri savunuyordu.

Şimdi TÜSİAD''ın başına Ümit Boyner gibi liberal bir başkanın gelmiş olması Türkiye için olumlu bir gelişmedir. Geçmişte olduğu gibi hükümete dayatmalarda bulunan, imam hatipler aleyhine yorumlanacak raporlar hazırlayarak toplumun değerleriyle çatışan bir TÜSİAD yerine hukuku adres gösterebilen bir TÜSİAD çıktı karşımıza.

Danıştayın katsayı kararında, "Katsayıya Danıştay değil YÖK karar verir." diyerek hem Milli Eğitim Temel Kanunu''nun 31. maddesine hem de YÖK Kanunu''nun 43. maddesine gönderme yaparak hukuku adres göstermesi Boyner''in artı hanesine yazılacak bir çıkıştır.

Boyner bir hanım nezaketiyle ve gayet diplomatik bir dil kullanarak Danıştay''ın yanlışına işaret etmiştir.

Dileriz Ümit hanım bu demokrat tavrından geri adım atmadan "Türkiye''nin demokratik standartta eksikliği var" söyleminin gereğini sürekli gündemde tutar.

Çünkü Ankara''daki bürokratik oligarşinin bu tür ikazlara dünkündün daha fazla ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

YÖK Danıştay''ın kararına itiraz etti ama kimse bu itirazın kabul edileceğini düşünmüyor ne hikmetse. Çünkü Danıştay öyle çelişkili davranıyor ki mantık kuralları iflas ediyor.

Danıştay aslında katsayı gibi kararlarda doğrudan zarar gören, menfaati ihlal edilen ve etkilenenlerin müracaatını, taraf olduğu için kabul etmesi gerekirken katsayı uygulamasında, menfaati ihlal edilmeyen ve hiçbir şekilde taraf olmayan İstanbul Barosu''nun müracaatını kabul etmiş ve hukuku temelden ihlal etmiştir.

Aynı Danıştay durdurma kararına itiraz eden Turgay Oğur''un müracatını ise taraf olmadığı için reddetmiştir.

Genç Siviller''in Sözcüsü Turgay Oğur, avukatı Mücteba Kılıç aracılığıyla 7 Aralık 2009''da Danıştay Başkanı Mustafa Birden başta olmak üzere daire başkanlarına bir ihtarname göndermiş, Danıştay bunun üzerine Oğur bu olayda taraf değildir gerekçesiyle müracaatı reddetmiş ve İstanbul Barosuna şikayet etmiş. Baro da basındaki haberlere göre avukat hakkında işlem başlatıp savunma istemiş.

Şu komediye bakan mısınız? Danıştay olayda taraf olmayan İstanbul Barosu''nun müracaatını işine geldiği için kabul edip işlem yapıyor, işine gelmeyen avukatın müracaatını da taraf değil diye kabul etmiyor ve barosuna şikayet ediyor!

Bu tutarsızlık ve mantıksızlık ortamında Ümit Boyner''in açıklamaları bu ülkede umutların sönmeyeceğini göstermesi açısından önemli.

Umarım, Danıştay YÖK ün itirazını ciddiye alır ve umarım Ümit hanım da bu demokrat tavrını sürdürür.