Sivil dikta ya da hedef saptırma

00:0016/01/2010, Cumartesi
G: 3/09/2019, Salı
Resul Tosun

Uzun süreli tek parti iktidarına alışık olmayan Türkiye yeni bir tartışma ile meşgul. Önce ''demokrasi diye diye tek parti rejimine gidiyoruz'' eleştirisi geldi.Bu eleştiriyi sivil bir dikta rejimine gidiyoruz söylemleri takip etti.Daha sonra tek adam diktası ve faşizm gibi kimi garip iddialar da havada uçuşmaya başladı.Düşünüyorum, tek parti rejimi ya da sivil dikta olur mu diye. Olur, alabilir. İktidarı ele alan parti ordu, emniyet ya da paramiliter bir silahlı güç ile yönetime el koyar. Bütün

Uzun süreli tek parti iktidarına alışık olmayan Türkiye yeni bir tartışma ile meşgul. Önce ''demokrasi diye diye tek parti rejimine gidiyoruz'' eleştirisi geldi.

Bu eleştiriyi sivil bir dikta rejimine gidiyoruz söylemleri takip etti.

Daha sonra tek adam diktası ve faşizm gibi kimi garip iddialar da havada uçuşmaya başladı.

Düşünüyorum, tek parti rejimi ya da sivil dikta olur mu diye. Olur, alabilir. İktidarı ele alan parti ordu, emniyet ya da paramiliter bir silahlı güç ile yönetime el koyar. Bütün siyasi partileri kapatır, sivil toplum örgütlerinin kapısına kilit vurur, medyayı susturur, lider kendisini ömür boyu başkan ilan eder, astığı astık kestiği kestik olur. Böylece sivil bir dikta çıkar ortaya.

AK Parti iktidarından ve başbakanın tavırlarından böyle bir sonuç çıkarmak ise bana pek inandırıcı gelmiyor.

Çünkü siyasi partiler, iktidar partisini yerden yere vurarak özgürce siyaset yapıyorlar. Hangi tek parti yönetiminde iktidar bu kadar acımasızca eleştirilebilir?

Öte yandan demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerinin ana kriter olarak kabul edildiği AB''ye katılım sürecini başarılı biçimde yönetmiş ve müzakereleri başlatmış bir iktidarın tek parti rejimiyle itham edilmesi ne kadar inandırıcı olabilir?

Bir sene önce mahalli idareler seçimi yapmış, bir buçuk sene sonra genel seçime gidecek bir ülkede nasıl bir dikta rejiminden bahsedilebilir?

Hele de önümüzdeki seçimlerde son kez aday olacağını ondan sonra siyaseti bırakacağını defaatle ilan etmiş bir parti lideri nasıl tek adam diktasıyla itham edilir anlaşılır gibi değil.

İşgal ettiği koltuğu bir türlü bırakmayan diğer liderler hakkında söylense hadi biraz haklılık payı var dersiniz. Başbakan açık açık önümüzdeki adaylığının son olduğunu ilan etmedi mi?

Tabii bu eleştirilerin kaynağında iktidar partisi liderinin belirleyici rolü yatıyor. Diyorlar ki: ''Milletvekillerini, bakanları, meclis başkanını hatta cumhurbaşkanını bile o belirliyor. Sadece o kadar değil, müsteşardan genel müdüre, merkezdekinden taşradaki personele kadar hepsini belirleme yetkisi var, hatta başbakan padişahlardan bile daha yetkilidir, dolayısıyla bu tek adam diktası demektir''

İyi de bu yetkiler sadece bu iktidar döneminde kullanılan yetkiler mi? Önceki iktidarlar farklı bir şey mi yaptılar?

Sistemin eksikliklerini götürüp iktidar partisine mal etmek ne kadar insaflıca bir yaklaşımdır?

1946 yılına kadar bu ülkede tek parti rejimi, 1950 yılına kadar da tek parti diktası vardı.

Şimdi yaşanan şeyin adı tek parti diktası değil. Muhalefet başarılı olursa önümüzdeki seçimlerde iktidar değişebilir.

Şimdi yaşadığımız şeyin adı parlamenter sistemin tezahürüdür.

Bu sitemde kuvvetler ayrılığı laftan ibarettir. Kuvvetler ayrılığı yok, kuvvetlerin içiçeliği vardır. Ve dizgin daima mecliste çoğunluğu bulunan partilerdedir. AK Parti''ye mahsus bir hak yahut yetki değildir. Sistemin kurucusu da AK Parti değildir.

Başbakan karizması ve otoriter kişiliğiyle bu sistem içindeki yetkilerini kullanmaktadır. Tıpkı önceki başbakanların kullandığı gibi.

Burada makul olan, başbakanı eleştirmek değildir. Makul olan sistemi eleştirmek ve değişimi için çaba sarf etmektir.

Bu siyasi partiler ve seçim yasasıyla, Tayyip beyin yerine gelecek başbakan farklı bir şey yapmayacaktır.

Sistem tam demokratik bir sistem değildir. Lidere tek adam yetkisi veren sistemdir.

AK Parti''de lider belirliyor da, CHP de ya da MHP''de başkası mı belirliyor? CHP içinde bir tane farklı ses duyuluyor mu? MHP''nin genel başkan adayını kongre salonuna bile sokmadığını ne çabuk unuttuk? BDP''nin vekil adaylarını dahe İmralı belirlemedi mi?

Peki bu sistem demokratik midir? Hayır değildir. Seçmenin katılımı yoktur. Önüne gelen listeye oy vermek durumundadır.

Düşünürler ve muhalefet işte bu noktada iktidar partisini eleştirirlerse, demokratik bir siyasi partiler ve seçim kanunu yapılmasını önerirlerse yerden göğe kadar haklı olurlar.

Geçen dönem vekilliğim sırasında önseçim ve tercihli sistemi öngören bir kanun teklifi hazırladım. Konuyu meclis genel kurulunda iki kez gündeme getirdim. Ama ne medyadan ne de siyasilerden zerre kadar destek görmedim. Şimdi maşallah hepsi kahraman kesilmiş.

Yedi sene öncesine göre demokrasi çıtasının -iktidarın çabalarıyla- daha da yükseldiği bu günlerde siyasilerin ve medyanın demokrasi talebi bana pek inandırıcı gelmiyor.

Kimse kusura bakmasın, siyasilerin ki ucuz politika, medyanın ki ise hedef saptırmadan ibaret.