Cumhuriyet döneminde yönetimler iç ve dış tehditler bahanesiyle içine kapalı bir hayat sürme politikası sürdürmüşlerdir.
Menderes, Özal ve Erbakan dönemleri hariç tutulursa topluma, etrafımız düşmanlarla çevrili, içimiz de hainlerle dolu bir ülke olduğumuz havası pompalanıyordu.
Kendi halkıyla sorunlu ve bin yıl birlikte yaşadığı coğrafyayı düşman gören bir anlayışıyla yönetildik.
Tabii bu anlayış işgal edildiği günlerde bile dünyanın en önemli ülkelerinden biri olan Türkiye"yi devletler camiasında esamesi okunmayan bir ülkeye dönüştürmüştü.
Bu değerlendirmenin dışında tuttuğumuz Menderes, Özal ve Erbakan dönemleri cumhuriyet tarihinin üçte birine ancak tekabül ediyordu ve her defasında vesayet sisteminin engeliyle ve darbelerle kesintiye uğramış, ülkenin gelişmesi ve kalkınması da durmak bir yana gerilemişti.
2002 genel seçimleri cumhuriyet tarihinde yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
Yönetim önce kendi halkıyla barışı sağladı ve cumhuriyeti demokrasi, özgürlükler ve insan haklarıyla taçlandırdı. On yıl boyunca sessiz bir devrim gerçekleşti. Vatandaş tehdit unsuru olarak değil ülkenin zenginliği olarak değerlendirildi.
Özellikle 12 Eylül 2010 referandumuyla milli irade kefesi vesayet sistemine ağır basmaya başladı. Ülkemizin refah düzeyi de önceki dönemlerle kıyaslanamayacak derecede yükseldi.
Dâhildeki bu demokratikleşme ve kalkınma politikasına paralel olarak dış politikada da beyaz bir sayfa açıldı. Bir taraftan Batı ile ilişkiler AB ile müzakere noktasına gelecek kadar geliştirilirken diğer taraftan Ortadoğu, Asya ve Afrika ile ilişkilerde yeni bir dönem başladı.
Sahip olduğu coğrafi ve tarihi konumu sebebiyle İslam dünyasında kazandığı itibar ülkemizi bölgesel güç yaptığı gibi küresel güç olma istidadının da varlığını ispat etti.
Dış dünyayı takip edenler bu gerçeği pek âlâ görmekte ve yaşamaktadırlar.
Suriye devriminin başladığı güne kadar Türkiye bölgenin özenilen ülkesiydi.
İran ve Irak"ın Esed yönetiminin yanında yer almasıyla Arap dünyasında Türkiye"ye karşı bir muhalefet cephesi açılmış oldu. Dün Türkiye"yi yere göğe sığdırmayan kimi Arap medyası bu kez yerden yere vurmaya başladı.
Mısır"daki askeri darbeden sonra da bu cephe daha da genişledi.
Abuk sabuk haberler yorumlar akla ziyan yayınlar yapılmaya başlandı.
Gezi olaylarından sonra ise Arap dünyasındaki bu muhalefet cephesi mal bulmuş mağribi misali Türkiye"ye saldırılarını şiddetlendirdi ve bugün hâlâ bu aleyhteki yayınlar devam ediyor.
Türkiye bu medya muhalefet cephesine karşı maalesef çok güçlü bir cevap verme imkanından yoksun.
Arap dünyasının kendi diliyle doğrudan haber alacağı kaynak sayısı düne kadar sadece ikiydi.
Evet sadece iki.
Anadolu Ajansı ve TRT Arapça televizyon kanalı et-Türkiyye.
Bu ikisi de yine mevcut iktidar döneminde devreye girdi.
Onlarca tv kanalı, onlarca internet sitesi ve gazete Türkiye aleyhinde yayın yaparken sadece iki kaynak doğru haber vermeye çalı-şıyordu.
İşte bu bağlamda geçen hafta devreye giren Yeni Şafak"ın Arapça internet sitesini, Türk basınında bir ilk olması ve bu hassas dö-nemde Arap dünyasına doğru haber sunması açısından fevkalade önemli bir adım olarak görüyorum.
Diğer gazete ve televizyonlarımızın internet sitelerine Arapçayı da eklemeleri ülkemizin yararına olacaktır diye düşünüyor Yeni Şafak yönetimini bu isabetli kararından ötürü kutluyorum.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.