Bilincin parladığı anın zenit noktası onun “Ben kimim?” sorusuna verdiği cevabın isabet ettiği yerde belirir.
Bilincin kendine hazırladığı tuzağın çoğunca farkına varamaması ilginç bir olay...
Hayvan da, içinde debelendiği tuzağı bilemez. O anda kendini bilemediği gibi... O, içinde bulunduğu hali yaşar, o kadar.
Kendi benimizi tanımlamak için Descartes’a uyarak biz de: “Düşünüyorum, öyleyse varım” diyebiliriz kolaycacık. Ama “var” olduğunu ileri sürdüğümüz bu varlık neyin işareti? Saussure’cü jargonu kullanırsak, bu var olan, kendini mi işaret ediyor, yoksa kendinden ötede olanı mı? Başka bir söyleyişle, bu var olan, kendini mi gösteriyor yoksa kendi dışında –yani dış dünyada, yani kendi beninin dışında- olan bir başka varlığa mı atıfta bulunuyor?
Eğer bu var olanın bizzat kendini işaret ettiğini söyleyecek olursak, onun yükseldiği zenit noktasından zevale doğru inişe geçtiğini ve nihayet önemsiz bir yıldız parçası halinde sönüp gittiğini müşahede etmekle, fani bir var olana bel bağladığını görmemiz vakit almaz. Fakat işte, tuzak tam da bu noktada ortaya çıkar. Çünkü bu fani var olan, kendinin fani olduğunu fark etmeden fenaya ulaşır. Onun fenaya ulaştığı bu anın içinde, artık, yaşanmış olan hiçbir şey yoktur. O noktada ne yaşanmış olan vardır, ne de bundan sonra yaşanacak olan... Çünkü bu dünyanın hayatı bitirilmiştir ve bir başka dünyaya ait olan yeni bir hayatın içine doğulmuştur. Veya dünyalık bir deyim kullanarak söylersek, yeni bir hayatın içine dâhil olunmuştur...
Bunlar, insan hayatının anlamıyla ilintili karşılaşmalar...
Sartre’a katılıyorum: insan yapıp etmelerinin hâsılasıdır. Ama aynı noktada ondan ayrılıyorum da... Çünkü o, şu sorunun cevabını veremiyor: insanın yapıp etmelerinin nihai kaynağı neye dayanıyor? İnsan, son tahlilde, yapıp etmelerinin hâsılasıdır, tamam. Fakat yapıp etmeleri en nihayetinde neye müncer oluyor? Hz. İbrahim’in eyleminde bu belki de salt sınanma olarak tezahür ediyor. Kur’an’ın beyanı şudur:
“Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, ‘Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?’ dedi. O da, ‘Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın’ dedi.” (Kur’an, Saffat/102).
Çocuğunu boğazlama, elbette bir insanın kendi kendine verebileceği bir buyruk olamaz. Kendi kendine çocuğunu boğazlama buyruğunu verenin ancak cinnet geçirdiğine kani oluruz. Oysa Hz. İbrahim aklı başında biriydi.
İş, şu noktaya dayanıyor: ölçüyü, benim dışımda, ötede olan koyuyor. Ben ona uymayı kabul ediyorum. Böyle olmayaydı ya cinnet geçirmişlerden olurduk ya da salt canlı olanlar (hayvanat) taifesinden...
Bilinç, işte o anda parlıyor ve kendi âleminin zenit noktasına ulaşıyor: insan, insan olduğunu orada kavrıyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.