Tarihini yitirmek

04:0028/01/2021, Perşembe
G: 28/01/2021, Perşembe
Rasim Özdenören

Hoca bir gün anahtarını kaybetmiş. Bahçede döne döne anahtarını arıyormuş. Hanımı sormuş:– Hocam, anahtarı nerede düşürdün?– Be kadın, demiş Hoca, nerede düşürdüğümü bilsem, arar mıydım?Neredeyse her gün başa gelebilecek bir durum gibi görünüyor hanımın sorusu da Hoca’nın cevabı da…Hanım, Hoca’ya yönelttiği sorusunda haklı: Yitik, yitirildiği yerde aranır.Başka yerde aranan yitik asla bulunmaz.Mesele, yitiğin nerede yitirildiğini bilmede…Öte yandan Hoca’nın cevabı da haklı: Doğaldır ki yitiğin nerede

Hoca bir gün anahtarını kaybetmiş. Bahçede döne döne anahtarını arıyormuş. Hanımı sormuş:

– Hocam, anahtarı nerede düşürdün?

– Be kadın, demiş Hoca, nerede düşürdüğümü bilsem, arar mıydım?

Neredeyse her gün başa gelebilecek bir durum gibi görünüyor hanımın sorusu da Hoca’nın cevabı da…

Hanım, Hoca’ya yönelttiği sorusunda haklı: Yitik, yitirildiği yerde aranır.

Başka yerde aranan yitik asla bulunmaz.

Mesele, yitiğin nerede yitirildiğini bilmede…

Öte yandan Hoca’nın cevabı da haklı: Doğaldır ki yitiğin nerede yitirildiği biliniyorsa aramaya gerek yok. Oraya gidilir ve yitik bulunur.

Gündelik yaşantımızda başımıza gelen bu olay toplum hayatında ve tarihsel süreçte de geçerli…

Özellikle bizim gibi, tarihinin belli bir döneminde radikal bir kırılmaya maruz kalmış ülkede, sadece yitiğinin nerede olduğunun farkında bile olunmayan hallerde değil, bir de ne yitirdiğinin bilincini taşımayan durumda işler çetrefil hâle geliyor…

Hoca, en azından yitiğinin anahtar olduğunu biliyor.

Yitiğinin ne olduğunu bilmeyen biri ne yapabilir?

Tarihini yitiren, hafızasını yitirmiş biri hâline gelir…

Hafızasını yitiren ne yitirdiğini bilir mi?

Durumu sorun olmaktan çıkaranlar için sorun yok…

Ama yitiğinin ne olduğunu bilen fakat onu nerede arayacağını bilmeyen için yollar tıkalı görünüyor.

İnsan kimi zaman birden hafif bir hafıza zaafına uğrayabilir. Ne yapacağını bilemez ve kendine yönelerek: “Ben ne yapacaktım? Ne diyecektim?” sorusunu kendine yöneltir. Ama bir türlü içindeki o ukdenin üstesinden gelemez. Onun ne olduğunu keşfedinceye kadar zihni karıncalanıp durur…

Toplumsal ve tarihsel yitiklerde durum tam da böyle cereyan ediyor.

Bireyler ortada bir eksikliğin, bir şeyi yitirmiş olmanın huzursuzluğunu yaşar ama onun ne olduğunu bir türlü çözemez.

Necip Fazıl Üstadın tam da böyle bir durum için tespiti harikadır, onları, yitirdiği güneşi cebinde arayan birine benzetiyor. Bu benzetmenin mazharı 1923 sonrası Türk toplumu…

Bu benzetmede gene de bir teselli payı bulmak mümkün. Kişi, yitiğinin ne olduğunu biliyor ama onu nerede arayacağını bilemiyor… O yerin keşfedilmesi hafızayla bağlantılı olduğu kadar, bilinçle de bağlantılıdır. Bu ikisinin buluştuğu yerde sorunu çözmek cehdetmeye bağlı kalır.

Madem Üstadı andık. Konuyla ilgili onun bir başka cümlesine de göndermede bulunalım: “İnsanın sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar ilginçtir. Acısını o an yaşar, yokluğunu ömür boyu...”

Esef, dişini kaybettiğinin bile farkında olmayana…

#Tarih