Montaigne’in denemelerinde mi okumuştum acaba, aklımda öyle kalmış: “Hindistan’a hiç gitmedim. Gitmeyi de düşünmüyorum. Ama biri gelip Hindistan’ın şu köyüne gitmek yasaklandı dese, rahatsız olurum, illa da oraya gidesim gelir” diyordu mealen…Yasağın kışkırtıcılığına harika bir protesto…Yasağa karşı durmak sanırım insanın fıtratında içkin…Küçücük çocuklara her neye “yapma, dokunma” dense illa da tersini yapmak ister. Bu, ona öğretilmiş değildir. Onun varlık tarzı yasağa karşı çıkmayı buyuruyor.Peygamberimiz
Montaigne’in denemelerinde mi okumuştum acaba, aklımda öyle kalmış: “Hindistan’a hiç gitmedim. Gitmeyi de düşünmüyorum. Ama biri gelip Hindistan’ın şu köyüne gitmek yasaklandı dese, rahatsız olurum, illa da oraya gidesim gelir” diyordu mealen…
Yasağın kışkırtıcılığına harika bir protesto…
Yasağa karşı durmak sanırım insanın fıtratında içkin…
Küçücük çocuklara her neye “yapma, dokunma” dense illa da tersini yapmak ister. Bu, ona öğretilmiş değildir. Onun varlık tarzı yasağa karşı çıkmayı buyuruyor.
Peygamberimiz (sav) kural olarak doğrudan “şunu yapmayın” demiyor. Onu yaparsanız şu yaptırımla karşılaşırsınız mealinde bir üslubu benimsiyor.
Bu üslup yasa metinlerinde de uygulanıyor. Ceza yasasında “hırsızlık yapmayın, adam öldürmeyin” biçiminde buyruklara yer yoktur. “Öldürenin cezası şudur” biçiminde yaptırımlar öngörülür. İstersen öldür, istersen hırsızlık yap, ama bu fiili ika ettiğin takdirde şu yaptırımla karşılaşırsın, denir.
Çünkü “cıs!” demek kişiyi, çocuk veya büyük, onu ihlal etmeye sevk eder. Bir defasında yanan sobaya yaklaşan iki yaşlarındaki bebeyi uyarmak için “cıs” dediğimde hırçınlaştı, isyan etti, gitti ve sobaya dokundu. Çığlıklarını yatıştırmak tabii ki gene bize düştü.
Dostoyevski, idam cezasının ağırlığını, hüküm kesinleştikten sonra mahkûmun infaz anına kadar bekleme süresindeki tedirginliğiyle açıklıyordu. İnfaz kısa sürede gerçekleştirilir. Ama o ana kadar katlanmak zorunda kalınan tedirginlik, kaygı korkunçtur. Kaçacak, başını sokacak hiçbir sığınak yoktur. Dört duvar arasında kilitlisin…
Hapishane cezasının zorluğu da burada: kısıtlanmış olmak, çaresiz durumda bırakılmak… Ceza süresi kısa bile olsa, sürenin bitmesini beklemek uçsuz bucaksız bir sıkıntı…
İnsanlar kurallarına riayet etse, belki birkaç haftada salgınla başa çıkmanın üstesinden gelinir.
Ancak yalnız bizde değil, dünyanın her tarafında insanlar illa da yasağı delip sokağa çıkmak istiyor. Kurallara riayet için kişinin dört başı mamur bir bilinç donanımına sahip olması gerekiyor. Ama kısıtlanma hâli, zayıf bilinçleri ezip geçiyor. Durum, yaşa, tahsile, cinsiyete de bakmıyor. Her yaştan, her tahsilde, her cinsten insan “yasak” denilince illa onu ihlal etmeye can atıyor. Kimi hastalığı inkâr ediyor, kimi evde kalmayı bir tür ceza sayıyor…
Herkes illa Hindistan’ın yasak köyüne gitmeye can atıyor…