Hakkında sessiz kalmamamız gereken şeyler

04:0016/11/2017, Perşembe
G: 18/09/2019, Çarşamba
Rasim Özdenören

Ludwig Wittgenstein, “Hakkında konuşamayacağımız şeylerde sessiz kalmamız gerekir” diyor.Hakkında konuşamayacağımız şeyler neler olabilir?Tanrı... Onun üzerinde ancak onun öngördüğü düzlem üzerinde konuşulabilir. Bu demektir ki, bu konuyu epistemoloji (Bilgi kuramı: Bilginin kaynağı, doğası, doğruluğu ve sınırlarını inceleyen, bilgiyle ilgili sorunları araştıran felsefe dalı) düzleminde konuşmak yerinde olmaz. Çünkü konu bilgi sorunu değil, inan (iman) sorunudur...Aynı yönelimde, meleklerin, vahyin,

Ludwig Wittgenstein, “Hakkında konuşamayacağımız şeylerde sessiz kalmamız gerekir” diyor.

Hakkında konuşamayacağımız şeyler neler olabilir?

Tanrı... Onun üzerinde ancak onun öngördüğü düzlem üzerinde konuşulabilir. Bu demektir ki, bu konuyu epistemoloji (Bilgi kuramı: Bilginin kaynağı, doğası, doğruluğu ve sınırlarını inceleyen, bilgiyle ilgili sorunları araştıran felsefe dalı) düzleminde konuşmak yerinde olmaz. Çünkü konu bilgi sorunu değil, inan (iman) sorunudur...


Aynı yönelimde, meleklerin, vahyin, rasullerin, ahiret gününün, hayrın ve şerrin mahiyetleri ve onların Allah’tan geldiği hususları da epistemoloji alanında konuşulamaz. Çünkü bütün bu kavramlar bilginin alanına girmez, inan alanını ilgilendirir. Filozofun sessiz kalmayı önerdiği alan bu alandır. Başka bir söyleyişle gaip alanı... Bu alanda kullanılan her mantık çıkarımına karşı aynı ölçüde güçlü karşıt kanıtlar öngörülebilir. Dolayısıyla bu alanda, gaip alanında sessiz kalmak tercih edilmelidir.

Ancak filozofun cümlesine dikkatle bakmalıyız. Ne diyor? “Hakkında konuşamayacağımız şeyler”den bahsediyor. Hakkında konuşturulmadığımız veya hakkında konuşmamızın yasaklandığı hususlardan bahsetmiyor o.

Peki, böyle bir durumla karşılaşırsak ne yapmalıyız?

Bir İngiliz şöyle diyordu: bana Hindistan’ın ücra bir köşesinde adını bile bilmediğim bir köye gitmenin yasaklandığı söylense, ben illa da o köye gitmek isterim...

Çocuklar, yapma etme gibi yasaklar getirildiğinde illa da o yasağı aşmak ister, inadına o yasağı ihlal eder. Oysa o yasak yerine ona başka bir hedef gösterilse çocuk o hedefe yönelir. Yapmasının ona zararı dokunacak olan şeyi cısss diyerek onu korkutup vazgeçirmektense yapabileceği hedefleri göstermek şayanı tercih sayılmalıdır.

Durum erişkinlerin dünyasında da böyle değil mi?

Yürürlükteki Anayasanın 4. Maddesi ne diyor: “Anayasanın 1’inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”

Böyle buyuruyor hüküm. Ama işbu 4. Maddenin değiştirilemeyeceğine ilişkin bir hüküm yok. Dolayısıyla bu madde kaldırıldığında veya değiştirildiğinde ilk üç maddenin değiştirilemeyeceğine ilişkin yasak ortadan kalkar.

Ben de o İngiliz’in haleti ruhiyesini taşıyorum. Değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek olan, dolayısıyla tabu haline getirilmiş olan hükümler illa değiştirilsin mülahazasıyla konuşmuyorum. Ama yasak niye? Bu yasağı koyan irade niçin ve nasıl oluyor da müstakbel kuşakların iradesine set çekiyor, çekebiliyor, onların iradesi üstüne ipotek koyabiliyor? Sorun burada... Aynı mülahaza 5816 sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunu veya Seçim Kanununun getirdiği kısıtlamalar için de söz konusu...

Üzerinde konuşmamız yasaklanan hususları yok sayamayacağımıza göre, ne yapacağız?

#​Ludwig Wittgenstein
#Tanrı
#Düşünce