Fitne ve güven, bu iki kavram arasında bir bağlılaşım olduğunu düşünüyorum.
Fitne, karşılıklı güvenin yitirildiği ortamda ortaya çıkıyor.
Fitne çıkarıcılar bunu iyi biliyor.
Fitne çıkarmak için taraflar arasında güven ortamını yok etmek, bir başına bu hal, yetiyor...
Ortadoğu’da Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana fitnenin arkasının kesilmemesi salt bu güven ortamının yitirilmiş bulunmasıyla ilintilendirilebilir desek yeridir.
Uluslararası ilişkilerde çıkarın başat olduğu hususu genel kabul görmüş sayılıyor. Çıkar kadar önemli bir başka faktör daha var: telakki tarzı, başka bir ifadeyle dünya görüşü...
Bir ülke, ardından ülkeler, onun da ardından dünya hangi telakki tarzı tarafından yönetilecek?
O telakki tarzının adı konulmuş olsun veya olmasın, sistemin yönetiminde o görüş söz sahibi olacak. Bütün bu söylediğimiz hususlar, son yüz yıldan bu yana Ortadoğu’da net biçimde görünüyor. Son günlerde dünyayı meşgul eden ve Katar çevresinde döndürülen hengâme hem çıkar ilişkisi hem telakki tarzı açısından net biçimde ortaya çıkıyor.
Türkiye’nin Katar Emirliği'ne olan ilgisi ile başta ABD olmak üzere diğer ülkelerin Katar nezdinde durum alışları ilginç: bir yandan yan yana durması beklenen ve belli bir açıdan bakıldığında öyle de duran ülkeler; bir başka perspektiften birbirinin hasmı canı haline gelebiliyor. Birbiriyle iyi ilişkiler geliştirmiş olan ülkeler, bir da bakıyorsun zıtlaşmaya başlayabiliyor. Acaba niçin?
Acaba dünya sistemini elinde bulunduran güç ile bölgesel güçler arasında bir uyumsuzluk mu yaşanıyor? Dünya sistemini yöneten akıl ile bölgesel güçler arasında söz konusu olan uzlaşmazlık hangi nedenden kaynaklanıyor?
Bu sorunun cevabını Katar nezdinde test etmek mümkün. Şöyle bir durum tespiti yapabiliriz:
*Türkiye ile Katar’ın arası iyi. İki ülke arasında uyumlu giden bir dostluk ve iktisadi dayanışma ilişkisi yürüyor.
*Türkiye’nin Suudi Arabistan ile de arası uyumlu...
*Katar Emiri ile Suudilerin arası da iyi. Katar Emiri El Thani bulunduğu mevkii bir ölçüde Suudilere borçlu.
*Katar Emiri Mısır'da Müslüman Kardeşler'e, Filistin’de Hamas’a yakınlık duyuyor.
*Türkiye de Müslüman Kardeşler'e ve Hamas’a sempati besliyor.
*Oysa ABD ve Suudiler Müslüman Kardeşleri ve Hamas’ı terör örgütü sayıyor.
*Katar dünyanın her tarafına yatırımlar yapıyor. Almanya, Arjantin, Brezilya, Çin, Endonezya, Fas, Fransa, İngiltere, İran, İspanya, İsveç, Hindistan, Hollanda, Kenya, Lübnan, Malezya, Pakistan, Portekiz, Sri Lanka, Sudan, Tunus, Türkiye, Ukrayna, Yunanistan ve Tacikistan, onun yatırım yaptığı ülkeler arasında. Beş kıtada, yaklaşık 1,7 trilyon dolar yatırımı bulunduğu söyleniyor. Bu rakam Türkiye bütçesinin 5 mislinden fazla; büyüklüğü tahmin edebilirsiniz...
*Katar, Türkiye ile birlikte Özgür Suriye Ordusu'na destek veriyor.
*ABD ise Esed’e destek çıkıyor.
*ABD “birdenbire” Katar’ı terör destekçisi olarak ilan etti. Suudi Arabistan ile Mısır, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri de Katar’a ambargo uygulamaya karar verdiler.
ABD’nin bu tutumu bütün bu dostluk ilişkilerini kökten sarstı.
İmdi, Katar Emiri koltuğunu koruyabilmek için neye karar verecek? Koltuğunu koruması salt kısır bir koltuk ilişkisi değil, o koltuğun dünya siyasasına etkisini sürdürüp sürdürememesi gibi bir sorunsalla hesaplaşma demek.
Türkiye’nin üstlendiği riskin bedeli ne olacak?
Olay, burada resmini çizmeye çalıştığımız tablodan çok daha karmaşık.
Dünya sistemini elinde tutan üst aklın dünya ölçüsünde kurduğu bir fitne ile karşı karşıya bulunuluyor.
Bu fitne, dost ülkelerin birbiriyle doğrudan yüzleşmeleri ve kendi aralarındaki hesaba başkalarını bulaştırmamalarını gerektiriyor. Ama bunu yapmak, söylemek kadar kolay mı, düğüm burada...
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.