Erdem Bayazıt: Şiir avcısı

04:009/07/2020, Perşembe
G: 9/07/2020, Perşembe
Rasim Özdenören

Geçtiğimiz pazar günü (5 Temmuz) Erdem Bayazıt’ın 12. ölüm yıl dönümü idi. Bir gün sonra da Eyüp Sultan kabristanına defnedilmiş idi.O, benim için “ayrıntı avcısı” diyordu. Ben de ona şiir avcısı derdim.Şiir avcılığı şuradan geliyor. Maraş Lisesi’nde okuduğumuz yıllarda (1955-58) ben, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Türkiye’nin hemen her yerinde yayınlanan edebiyat dergilerine aboneydim. Dergiler geldikçe bizim evde toplanır, o ayın edebiyat aktüalitesi üzerine konuşurduk. Cahit, onun kardeşi

Geçtiğimiz pazar günü (5 Temmuz) Erdem Bayazıt’ın 12. ölüm yıl dönümü idi. Bir gün sonra da Eyüp Sultan kabristanına defnedilmiş idi.

O, benim için “ayrıntı avcısı” diyordu. Ben de ona şiir avcısı derdim.

Şiir avcılığı şuradan geliyor. Maraş Lisesi’nde okuduğumuz yıllarda (1955-58) ben, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Türkiye’nin hemen her yerinde yayınlanan edebiyat dergilerine aboneydim. Dergiler geldikçe bizim evde toplanır, o ayın edebiyat aktüalitesi üzerine konuşurduk. Cahit, onun kardeşi rahmetli Sait, Erdem, Alaeddin ve başka arkadaşlar… Erdem’le Alaeddin o ayın en iyi şiirlerini kendilerince seçerler ve kısa sürede ezberlerlerdi. Sonraki buluşmalarımızda, özellikle geceleri, Batı Park istikametindeki caddeyi arşınlarken, bir yandan da bu ikisinin ezberlediği şiirleri dinlerdik. Şiir avcılığı buradan geliyor. Birçok şiir bizim hafızamıza onların inşadıyla nakşedilmiştir.

Yumuşak davudî sesiyle şiir okumanın hakkını verirdi.

1955 ders yılında lise birinci sınıfta başlayan dostluğumuz onun ölümüne kadar 53 yıl kesintisiz sürdü. Bu dostluğun odak noktasını elbette edebiyata olan merakımız oluşturuyordu. Ama edebiyatla sınırlı kalmadı. Erdem liseyi benden 1 yıl sonra bitirdi. Ben İstanbul’da Hukuk Fakültesi’ne devam ediyordum. O da Hukuk’a kaydını yaptırdı. Ancak maddi sıkıntılar dolayısıyla ikinci sınıftan üçe geçtiği yıl Ankara Hukuk Fakültesi’ne yatay geçiş yapmak üzere İstanbul’dan ayrıldı. Bir süre sonra askerlik hizmetini yedek subay öğretmen olarak ifa etmek üzere Burdur’a gitti. Dönüşte DTCF’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne kaydını yaptırdı ve oradan mezun oldu. Maraş’ta lise öğretmenliği ve Halk Kütüphanesi Müdürlüğü görevlerini yürüttü. 1976-77 yıllarında Mavera Dergisi’nin çıkarılmasına oradan katkı sağladı. 1 yıl sonra Cahit’in ısrarlarıyla Ankara’ya döndü.

Biz üniversite yıllarımızda Eyüp’te dededen kalma eski, ahşap bir evde oturuyorduk. Erdem’in, Cahit’in ve başka arkadaşlarımızın da aynı sokakta bize komşuluk yapmalarını sağladık. Daha sonra Ankara’da birlikte olduk. Ankara yıllarımızda Erdem’le Cahit uzun yıllar Dikmen’de aynı apartmanda komşuluk yaptılar. Alaeddin ile Akif öğretmenliklerinin bir kısmını taşrada geçirdi. Ama 80’li yıllarda hepimiz Ankara’da idik.

Bu ayrıntıları şunun için zikrediyorum. Bu arkadaş kümesi ömür boyu imrenilesi bir dayanışma içinde yaşadı. Bu arada elbette Nuri Pakdil ile olan irtibatımız bu dayanışmanın kopmaz bütünleyicisi oldu. Onların bir başka özelliği de sevinçlerini ve kıvançlarını cömertçe paylaştıkları halde, tasalarını kendilerine saklamaları olmuştur. Aralarında asla bir kıskançlık ve olumsuz bağlamda rekabet yaşanmamıştır.

Hepsi farklı sanat anlayışları doğrultusunda ürünlerini vermiş, hiçbiri ötekine kendi anlayışını dayatmaya kalkışmamıştır.

Erdem şiirden hiç kopmadı. Son yıllarında lirizme yatkınlığı ağır bastı. Ancak şiirinin temel özelliği vurgulu olmasında öne çıkar. Ben bu şiiri “ünlemli şiir” olarak nitelemiştim. Ünlemli ve mesajını belli etmekten sakınmayan bir üslup…

Şiirini ilhamla yazdığını söylerdi. Kimi zaman bana “Rasim, bana bir kelime ver, sana bir şiir kaldırayım” derdi.

Dostoyevski’yi sevmekle beraber tarzı Tolstoy’a yakındı. Tefekkürde nasıl ki Platoncular ve Aristocular varsa, edebiyatta da bunun izdüşümü Dostoyevskici (Dostoevskian) ve Tolstoycu (Tolstoian) olarak yansıma bulur. Alaeddin’in, Cahit’in, sayarsak benim tarzım Dostoevskian’dır; Erdem’in, Pakdil’in, Akif’in tarzı Tolstoian… Mesajı öne çıkarır… Ötekinde de mesaj vardır ancak gizlidir…

Onun şiirinde Köroğlu, Dadaloğlu, dahası Dede Korkut soluğunu teneffüs edebiliriz.

Doğuştan asildi. Kıskanmadı. Kimse gibi olmaya özenmedi. Gıybet yapmadı. Olayları iyimser gözle yorumladı.

Kendisinin ifadesiyle ondan önce gidenler oldu. En önde Necip Fazıl, ardından Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Alaeddin Özdenören, sonraki kuşaktan Ramazan Dikmen, Remzi Matur… Ahmet Bayazıt ve Nuri Pakdil ile şimdi kendisi de orada halkaya katıldı… Hepsine rahmetler olsun…

Düzeltme: 28 Haziran 2020 Pazar tarihli “17. Yılında Alaeddin Özdenören” başlıklı yazımızda sehven 1 Temmuz Akif İnan’ın 80. doğum yıldönümü demişim. 1 Temmuz Cahit Zarifoğlu merhumun doğum günü, Akif’in doğum günü ise 12 Temmuz. Böylece düzeltiyorum. Erdem’in doğum tarihi 18 Aralık 1939…

#Maraş Lisesi
#Necip Fazıl
#Ankara